“Kazakistan’da Rusya’nın müdahalesiyle işler şimdilik yatışmış görünüyor. Tabii Kazakistan’daki olaylar otokratik diğer Orta Asya ülkelerini de endişelendirdi. Rusya böylece Orta Asya’da en önemli unsur olduğunu ortaya koydu. Çünkü Çin’le rekabet halinde.”
Senarist Önder Çakar bugünün kestirme çözümlerinin epey ilerisinde derin soruşturmalara girişen bu film için “Bizden Müslüman ya da anti-Müslüman olmamız beklenmemeli. Biz ne kimseden nefret ediyor ne de kimseyi destekliyoruz. Bu benim babamın hikâyesi. Bir tarafa vurma niyetimiz yok. Muharrem'i ne çok seviyoruz ne de ondan nefret ediyoruz. Muharrem’e eşit mesafedeyiz” demişti.
“Son 15 yılda önemli gelişmeler oldu. Bunlardan bir tanesi kültürel çatışmalar alanıdır. Bu alanda bir sentez dalgası üredi. Farklı kimlikler hem kendi içlerinde hem kendi aralarında konuştular. Kimlikler içi ve kimlikler arası konuşma çatışma kadar etkileşimi de önemli ölçüde devreye soktu. Bugün geldiğimiz noktada kimlik meselesi hayatımızın sabit unsurlarından biri olmayı sürdürmekle birlikte düne oranla daha az çatışmacı bir duruma işaret ediyor.”
Türkiye, hiçbir zaman İslamcılar, Kemalistler, solcular ya da milliyetçilerin hayallerindeki ülke olmayacak. Ne toplum bir gün topluca hidayete erecek, asr-ı saadet, “Osmanlı barışı” geri gelecek ne de bir anda herkes aydınlanacak ve bilimsel laik bir cennete dönüşeceğiz, köylerde Köy Enstitüleri açılacak, tarikatlar, cemaatler kapanacak, kadınlar başörtülülerini çıkaracak, Kürtler Kürtçe’yi, Aleviler Aleviliği unutacak.
Nihal Bengisu Karaca’nın Halk TV ekranında görülmesi, “oraya nasıl çıkarsın”cıların mahallesiyle “onu nasıl davet edersiniz”cilerin mahallesine dert olmuştu. Karaca’nın başına gelenlerin işaret ettiği Türkiye canlı, taptaze olarak önümüzde. Fakat biliyor musunuz, bu 30 yıl önce de böyleydi. Bugün, medyadaki “herkes kendi çöplüğünde” pratiğine kendi meslek hayatımda yaptığım itirazları hatırlatmak istiyorum; meslek hayatımın “iyi ki de yapmışım” dediğim fasıllarından birini…