Felakette üç sebep öne çıkıyor. İlki, dere ve akarsu yataklarında ve taşkın alanlarında köy ve kent yapılaşması. İkincisi, AK Parti döneminde bir furyaya dönmüş olan HES’ler. Üçüncüsü ise, iklim değişikliğine ve iklim krizine Türkiye’nin ve Karadeniz bölgesinin hazırlıksız oluşu.
Mesele Ruşen Çakır değil tabii. Kendilerine ne derlerse desinler, R.Ç.’nin şahsından çok daha geniş bir alanda “kategorik temiz solcu”luğun, maksimalizmin, “tek yol devrim”ciliğin, (güya) prensipli uzlaşmazcılığın, boykotçuluğun, bitmek bilmez kriz avcılığı ve ayaklanmacılığın, “al birini vur diğerine”ciliğin… hangi kaynak ve katmanlardan türediğini (bir kere daha) anlatmaya çalışıyorum. Ortalıkta bölük pörçük bazı fikir kırıntıları var. Bulanık bir tortu, paslı bir hurda yığını. Oluşmasında Marksizmin ciddi sorumluluğu olduğu kanısındayım.
26 Ağustos (yani önceki gün), 1071’deki Malazgirt meydan muharebesinin 949. yıldönümüydü. Muş Alparslan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdullah Kıran, olayı bir dizi soru ve cevapla inceliyor.
CHP Yerel Yönetim Kampanya Başkanı Ateş İlyas Başsoy’un yeni kitabında anlattıklarına bakılırsa, 2019 yerel seçimler kampanyası sırasında, tıpkı 10 yıl önceki (2009) Antalya seçimlerinde olduğu gibi CHP’lilere hazmı çok zor önerilerde bulunmuş. Mesela, neredeyse herkese ezberlettiği şu slogan: “Erdoğan’ı görmezden gel. Onu sevenleri sev.”
Siyasetin sırrını hep siyaset dışında, ekonomide aramak. Demokrasiyi “burjuva demokrasisi” diye horlamak. Bütün umudu devrime bağlamak. Bu üç önerme, Marksizmin normal demokratik siyaset anlayışı ve olanağına ilelebet vurduğu birer pranga gibidir.