Biz balkonda ayaktayız, Remo avluda kürsüye çökmüş. Gözlerini kapatmış, kafasını bir sağa bir sola sallayıp duruyor. Elindeki tespihi hırsla çekiyor, dişleri sinirden gıcırdıyor. Ne olacağını bekliyoruz merakla. Derken inler gibi bir ses çıkıyor Remo’nun hırıldayan boğazından: “He Şêxo he!” Remo gelip tekme tokat girişse, ağzını burnunu dağıtsa, bu laflar kadar canını acıtmaz Şeyhmus’un.
Gözden kaçırılmaması gereken noktalar var. Muhalefetin çok parçalı yapısı, biraraya gelmelerini de ortak politika ve eylem zemini yaratmalarını da zorlaştırıyor. Güven veren bir iktidar alternatifi haline gelmeleri ve bunu sürdürülebilir kılmaları dikkatli bir siyasal diplomasiyi gerektiriyor.
Muhabbet Kuşu ticareti yaygın; ucuz da... Satılıyor oyuncak niyetine. Olmadı sal pencereden. Bir dönem seyyarda birkaç kuruşa satılan, mavi, fıstık yeşili, kırmızı, pembeye boyanmış civcivler misali. Bir kısmı fazla yaşamıyor zaten. Çocuklar ölümü o “oyuncak”larla öğreniyor. Küçük kuştan, pembe civcivden, yavru tavşandan…
Bize göre, izlediğimiz maçlarda, pozisyon gereği oluşan bir faulden sonra faulü yapan oyuncunun faul yaptığı oyuncudan özür dilemesi ve kalkmasına yardım etmesi, faul yapılan oyuncunun da jest veya mimikleriyle özrü kabul ettiğini göstermesi, bir maçın en güzel sahnelerinden idi meselâ. Emek hırsızlığına yeltenmeden dürüstçe oynanan bir maçtan sonra, sonuç ne olursa olsun, iki takım oyuncularının birbirlerini tebrik etmeleri de öyle.
Olayların beldesi, bir milyonu aşkın nüfusuyla İstanbul’un en büyük ilçesi Esenyurt, Sedat Peker’in son tweetlerinin konusunu oluşturunca her zamankinden daha popüler bir hale geldi. Ben bu satırları yazarken (8 Temmuz, gece), Sedat Peker de 15 Temmuz’dan birkaç hafta sonra Süleyman Soylu’ya ait olduğunu iddia ettiği Kalaşnikofların Esenyurt-Balat arasındaki yolculuğunu anlatıyordu. Bu kavgacı ve huzursuz ilçe bir zamanlar durgun bir göl kadar sakin ve huzurluydu. Çocukluğumun 5-9 yaş arası orada geçti. Nedense şimdi -ilk defa- anlatma ihtiyacı duyuyorum.