Gerçek anlamıyla muhalif bakış açısı olanların medyada kolay kolay yer bulamadığı koşullardayız. Bu ortamda, yeni isimler ortaya çıkartılıyor. Muhalefeti (?) temsilen konuşan bazı kişiler, yasakçılığı, geçmişteki otoriterlikleri savunabiliyor. İyi darbekötü darbe ayrımı yaparak, muhalefete yönelik darbeci suçlamasını haklı çıkartan bir zihniyet sergileyebiliyorlar.
Yeni Hayat da kısmen ölüm temasını işler ama ölümden çok yaşam ve hızın romanıdır. Veba Geceleri, ölümle dolu ve donuk bir dünyanın özgürlük özlemine dokunmaya çalışırken, Yeni Hayat, arzu ve özgürlükle taşan hızlı ruhların ölüm özlemini anlatır.
Türkiye bir yüzyıl sonrasında yeni bir dönemeci zorluyor. Cumhuriyet’in bir Batılılaşma ve modernleşme projesi olarak soluğu yetmemiş gözüküyor. Devlet çareyi aslına dönmede; kendisini, hiçbir halkayı reddetmeyen bir süreklilik içinde yeniden tanımlamada; ardından söz konusu devleti veri alarak Türklüğü Müslümanlıkla mezceden bir kamusal tahayyül inşa etmede bulmuş görülüyor.
“LGBTİ korkusu gerçeğe dayanıyor mu?” Gördüğüm fotoğraf beni buna ikna etmekten çok uzak. Zira, İstanbul Sözleşmesi öncesinde de hatta bütün tarihimiz boyunca da bu ülkede farklı cinsel yönelimi olan kimseler vardı. Bugüne kadar bunlara karşı hiçbir itirazi kayıt düşmeyen, konunun tartışıldığına ya da bir öneri getirildiğine hiç şahit olmadığımız kişilere ne olmuştu da birdenbire ortaya çıkmış ve hangi reel durumdan hareketle sözleşmeyi bunun müsebbibi sayan yaklaşımı benimsemişlerdi?
Toplumun bir kesimi, ‘inanç’ gerekçesiyle, kolonyayı unutmuş durumda. Kolonyadan uzak duran bu kesim, kendi yaklaşımını toplum geneline egemen kıldı. Alkolsüz -yani kolonyalı olmayan- ıslak mendiller, kapalı ortamda bakteri üretebiliyor. Bunların sağlıklı olduğunu söylemek kolay değil.