Arşive daldım yine geçen gün; yaş almaktan olsa gerek, sık sık yapıyorum bu aralarda. Bir gün kullanırım diye sakladığım gazete kupürleri arasında gezindim bir süre. Evet, aramızda gazeteyi halen kâğıttan okuyan ve kupürleri makasla özene bezene kesip muhafaza eyleyen dinozorlar var!
Bu ülkede, devlet görevlileri tam bir liyakat ve ehliyetle atanır. Ehliyet son derece önemlidir çünkü memleket işlerinin ehliyetsizler elinde kalması yalnızca işlerin kötü gitmesine ve çürümeye neden olmaz aynı zamanda bir süre sonra genel ahlakı da bozar. Belki de en kötüsü bu tür yerlerde, “Genç nesil, muvaffak olmak için yol ararken gördüğü misal ehliyet ve fazilet olmadığından ilme, fenne, ciddiyete, çalışkanlığa, doğruluğa kıymet vermez; bunların yerine sokulganlığa, dalkavukluğa, kurnazlığa, hile ve desiseye yanaşır.
Küf. Pamuk gibi. Ama değil. Beyaz ve su yeşili. Kelimelerin üstünü kapatmış. Tamamını değil. Kelimelerin. Bir jiletle kazıyorum. Bir toza dönüşüyor. Öksürtüyor. Öksürtmez mi? Kelimelerin üstünü örten her şey insanı öldürebilir bile.
Mümkün olduğunca yeni yıl, doğum günü vs. kutlamayınız; yoksa bir algı üzerinden gereksiz yere yaşlanırsınız –buraya bir adet gülücük emojisi. Çünkü varoluşsal olarak, her an yenidir ve çizgisel zaman anlayışı, gerçekte sadece bir algıdan ibarettir.
Penceresinden attığı mektupta “Okuduktan sonra yırt!” diyor Vacide’ye… Vacide, “Uzun saçlı, kalkık burunlu, hoş bir kız…” O sokaktan gelip geçen 16 yaşındaki Attila İlhan’ın pencere çiçeği. Bir kere onu pencereden “aynada saçlarını tararken” bile görmüş. Öyle yakınlar yani…