Geçen hafta Rahip Aho’nun hikayesini yeniden hatırladığımız günlerde Deutsche Wella’da bir başka rahibin hikayesi ile karşılaştık. Bu sefer hikaye Almanya’da geçiyor. DW twitter hesabında 13 Nisan 2021’de paylaşılan tweet’te şu ifadeler vardı: “Berlin'de bir rahip ülkesine geri gönderilmesi öngörülen mültecileri kilisesinde barındırarak mahkeme kararlarına karşı çıkıyor. (Rahip) Martens son 15 yılda yaklaşık bin mülteciye kilisenin kapısını açmış.”
Yazmak, hayatı kendine anlatmaktır bir bakıma ve bunun için illa yazıya dökmek de gerekmez. Pek çok insan hiç yazmadan bütün ömür bir yazar gibi yaşar. Diğer bir deyişle, hayatı kendimize anlatır gibi yaşamaktır yazmak ve bütünüyle kendi hayatımızın ürünüdür. Hiç kimse bir başkasını yazar yapamaz. Uzak ve ilginç diyarlara gitmek, enteresan insanlarla karşılaşmak ya da ilginç bir hayat yaşamak da gerekli değildir çoğu zaman, hatta hiç.
Tek başına “İçen İnsan” bile konuşuyor. Duvara konuşanlar da var. Sonra da “Duvara mı konuşuyorum yahu!” diye zigon sehpadan tek tek hesap soran da… Güzel şiir okuyan, şiiri ayaklandıran bir arkadaşım vardı da, “O duvarınız vız gelir bize vız” nakaratında heyheylenir, elverişli duvar arardı.
16 Nisan 2017 referandumunun üzerinden 4 yıl geçti. 4 yıl önce OHAL şartlarında, 15 Temmuz travmasının gölgesinde sandıktan yüzde 51.41’le kıl payı “Evet” çıkmıştı. Peki 4 yıl sonra o referandum kampanyasında vaat edilen Türkiye’nin neresindeyiz?
HDP’nin, mesela Demokrasi İttifakı adı altında, Millet ve Cumhur İttifaklarına karşı alternatif bir yapı olarak siyasi arenada boy göstermesi, Millet İttifakı’nın da işini kolaylaştırır. Üzerindeki yükü alır ve iktidarın, HDP’yi gerekçe göstererek onu suçlama şansını azaltır.