Eğer biri hoşunuza gitmeyen, ortalığı bulandırdığını düşündüğünüz bir şey yapıyorsa, bununla yüzleşmek de (bu örnekte olduğu gibi mesela Cumhurbaşkanı’nı suçlamak) işinize gelmiyorsa, en pratik çözüm suçu FETÖ’ye atmak. Böyle durumlarda 30’larda suçlar mürtecilere, 40’larda, 50’lerde, 60’larda komünistlere, 80’lerde 90’larda bölücülere atılırdı. 2000’lerin sonunda açıklanamaz her olayı Ergenekon’a bağlamak da modaydı. Şimdi aynı işi FETÖ görüyor. Nasıl olsa gizli karanlık işler çevirmiş, gizliliği bir yöntem olarak kullanmış bir yapı.
Kürtlerin Türkleştirilmek için devlet, bir yandan Kürtçeyi kamusal alanın dışına itip Kürtler ile dilleri arasındaki köprüleri yıkar, diğer yandan da Kürtlere yoğun bir şekilde Türkçe öğretmenin uğraşını verir. Okullar, Halkevleri, Türk Ocakları, Halk odaları ve benzeri yapılardan hem toplumsal kalkınmayı katkıda bulunmaları hem de Türkçü ideolojiyi kitlelere taşıyıp benimsetmeleri beklenir.
Halk temkinlidir. Seçtiği iktidarın değişmesi gerektiğini düşünüyorsa, kararını acele etmeden verir. Aydın, halk karar değiştirene kadar geçen süre içinde birkaç kez tercih değiştirmiş olabilir. Halk da tercihlerini yaparken bazen yanılır. Pişman olur. Ama yanlıştan dönmesini de bilir.
Bugün aynen Marmara Denizi’ni kaplayan salya gibi, devlet ve siyaset de aniden yüzeye sıçrayan bir pisliğe bulanıyor. ‘Bu da nereden çıktı’ diyecek halimiz yok. Salyanın tanımında ‘denizdeki kirliliğin artmasıyla oluşan koyu kıvamlı bir madde’ deniyor. Kirliliğin kıvam kazanıp görünür olması denebilir. Devlet-Mafya ilişkisi de öyle… Zaten var olan, Cumhuriyet’in öncesinden miras alınarak taşınan kirliliğin kıvam kazanıp görünür olması…
Asıl olan halktır, millettir. Devlete dokunulmaz kutsallıklar yüklemektense, onu ‘halka hizmet aracı’ veya ‘halka hizmet veren bir firma’ gibi, hatta bir hizmet sektörü kuruluşu gibi düşünmek daha iyi olabilir. Devlete yüklenen kutsallık, bir otoriter zihniyetin kendini ifade etmesidir özünde.