spot_img
Ana SayfaManşet‘Le séparatisme’ / Ayrılıkçılık

‘Le séparatisme’ / Ayrılıkçılık

Böyle bir “numaranın” 2020’de yeniden sahneye konulması ve bunun kimi devlet ve devlet adamı tarafından ciddiye alınması Fransa Devlet alışkanlıklarını ve devlet adamlarından kiminin iyi tanınmamasıyla açıklanabilir. (…) Macron’un bu tür şovlarını ciddiye almamak, bunlara önem vermemek gerektiğine inanıyorum. Devlet adamları oralı bile olmamalı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ille tarihe geçmek için olmalı, le séparatisme diye yeni bir kavram takdim etti. Ama tutmadı.

İyi ki, kendi takımından birisi çıktı da bu kavramın yapmak istediğine hiç mi hiç uymadığını kibarca belirtti. Daha doğrusu, ayıp olmasın diye kulağına fısıldadı. “Kavram” böylece şimdilik tarihe karıştı.

Kimi kaynaklar, Fransa’nın yüz aklarından ve günümüzdeki en iyi İslamologlardan Gilles Kepel’in Macron’a ve hükümet üyelerinden birkaçına bir belki iki saatlik seminer verdiğini ileri sürdü. Gilles Kepel’i görünce soracağım.

Dikkatimi çekmedi değil: Başbakan bile artık terimleri doğru kullanıyor: Örneğin artık İslam radical (radikal İslam) demiyor, İslamisme radical (radikal İslamcılık) diyor. Büyük bir adım. İleriye doğru.

Yeri gelmişken hemen yazayım, bu makalede “Müslümanlar” genellikle hep tırnak içinde olacak, çünkü bu kelimeyi, Fransa’da iktidar sahiplerinin ağzından yazıyorum, çünkü on yıllardır hepsinin yinelediği bu kelimeden ne anladıklarını açıklamadılar.) Fransa Cumhuriyeti’nin, laik cumhuriyetin, nüfusa göre ikinci sıradaki dinine mensup oldukları söylenen bu insanlar, kadınlar, çocuklar ve bebeler kimlerdir? “Müslümanlar” kimlerden oluşuyor? Belli değil. Sokaktaki Jacques o zaman nasıl tanıyacak “Müslümanı?” Nasıl?

Bu mesele çok önemli, çünkü İslam ve “Müslümanlar” öteden beri iktidarlarca parmakla gösteriliyor maalesef.

Bugünlerde bu konuda yeniden bir gürültü koparıldı. Macron’un Saray’ındaki “kendi hükümetiyle,” en yakın “danışmanlarıyla” güya yeni ve özel bir “yasa tasarısı” hazırladığı açıklandı. Ama bu metinde de “Müslüman” tanımı verilmiyor.

Korona belasıyla, cinayetlerle ve daha bir dizi belayla karmakarışık bir ortamda en büyük sorun sanki “ayrılıkçılık” ve “radikal İslamcılık”mış ve bunun çözümü için en iyi ilaç da bu güya özel “yasa tasarısı”ymış gibi davranılması, Macron’un gündemi hep elde tutmak istemesiyle ilgili. Başka şeyle değil.

Macron gelecek cumhurbaşkanlığı seçimine kadar gündemi elinde tutmak, günü ve geceyi kesintisiz işgal etmek taraftarı. Böylece kimi çok ciddi ve önemli meselenin gizlenmesini de başarıyor.

İşte bu nedenlerle kamuoyunu, yurttaşlarını sürekli meşgul etmek için de tarihî, alışılmış, bilinen yöntem uygulanıyor ve yine ve yeniden “Müslümanlara” yönelik özel, hatta çok özel bile diyebiliriz, bir “yasa tasarısı” gündeme getiriliyor. Bir tüzel metnin yasa tasarısı olarak anılabilmesi için onun Bakanlar Kurulu’nda görüşülmüş ve kabul edilmiş olması gerekirken, yeniden dikkatinizi rica ediyorum, bize bu yasa tasarısı öncülünün ancak Aralık 2020’de Bakanlar Kurulu’na sunulacağı ve daha sonra Millet Meclisi’nde ve sonra Senato’da tartışılacağı söyleniyor.

Bu işte bir gariplik yok mu? “Radikal İslamcılık”la (dinin siyasi amaçlarla ve şiddet yoluyla kullanılması anlamında) mücadelenin, bilhassa “İslamcılara” karşı mücadelenin ırkçıların, yabancı düşmanlarının, faşistlerin, aşırı sağcıların, sağcıların tekelinde olmadığını göstermek isteyenler, dün olduğu gibi bugün de bunu seçim yatırımı olarak kullanıyorlar.

Bu, 1970’lerden beri yapıldığı için klasikleşen bir numaradır. Jacques Chirac’ın başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı dönemlerinde, değişmez içişleri bakanı Charles Pasqua bu yöntemi sık sık kullandı. Nicolas Sarkozy içişleri bakanıyken ve daha sonra cumhurbaşkanı olunca da yaptı. İstisnasız hepsi özel yasalar çıkardılar, “müthiş hafiye” rölü oynayarak kimi derneği bastılar, orada geceyi geçirmekte olan birkaç evsiz barksızı gözaltına aldılar… vs. İşin çarpıcı yanı, televizyon kameralarının da her baskında hep en önde olmalarıydı. Gazetecilere kimin haber verdiği çok merak edilmedi.

Böyle bir “numaranın” 2020’de yeniden sahneye konulması ve bunun kimi devlet ve devlet adamı tarafından ciddiye alınması, Fransa devlet alışkanlıklarının ve devlet adamlarından kiminin iyi tanınmamasıyla açıklanabilir. Nitekim Fransa’yı iyi tanıyan Mısır, Cezayir, Fas, Nijer, Tunus ve diğerlerinden pek ses çıkmadı, veya dostlar alışverişte görsün yöntemiyle birer açıklamayla yetinildi. Ne boykottan söz eden oldu, ne “İslamın korunması”ndan. Çünkü bu tür numaraları daha önce görmüşlerdi.

Peki kim ses çıkardı: TC ve Cumhurbaşkanı. Hem de Fransa’nın yeni içişleri bakanının Temmuzda göreve başlar başlamaz bütün dini inançların üst düzeydeki temsilcilerini, tapınaklarında tek tek ziyaret ettiği ve her biriyle ayrı ayrı görüştüğü bir dönemde. Ve üstelik İslamla Fransa Cumhuriyetinin ilişkileri konusunda övücü sözler söylediği günlerde.

18 Eylül 2020 tarihli, Hıristiyanların ve Katoliklerin günlük gazetesi La Croix’daki (Haç) haberde İçişleri Bakanı, “Cumhuriyetle birlikte çalışmak konusunda en az zorlanacak din İslamdır” dedi. Sonra “Müslümanları” Cumhuriyete ve kurallarına uymaya çağırdı.

İçişleri Bakanının öteden beri dini işlerle uğraşmasının nedeni aynı zamanda “cultes” (inanışlar-inançlar diyelim) bakanı olmasından kaynaklanıyor. “Yeni” bakan Gérald Darmanin bütün dini inançlarla en iyi ilişkileri sürdürmek isterken, Cumhurbaşkanı Macron basit siyasi hesaplarla yine “Müslümanları” kara koyun yerine koymak istiyordu.

EM’nin bu tür şovlarını ciddiye almamak, bunlara önem vermemek gerektiğine inanıyorum. Devlet adamları oralı bile olmamalı.

Medya organları, görevi gereği, EM’nin yaptığını bir haber olarak aktarabilir, ama eleştirmeden; daha fazlasını sunmak onun oyununa gelmektir. Dünden niyetli, tembel, hazırlop haberlerle doldurulan, asli görevini çoktan yemek masalarında şaraba meze etmiş Fransız medya organları bu tuzağa balıklama daldı.

Bu güya yeni ve güya özel yasa tasarısının öncülü, Fransa’da öteden beri varolan İslama ve sayıları 5 belki 6 milyon kadar olan Müslümanlara karşı öteleme, ötekileştirme, sindirme alışkanlığının kimi çevrelerde sürdüğünü gösteriyor. Zihinsel bir mesele bu, birkaç yüzyılda değişmesi maalesef mümkün değil.

Zaten Fransa’daki yasalar her türlü aşırılıkla mücadele edilmesine ve Cumhuriyet ilkelerine, Anayasa’ya ve yasalarına aykırı eylem ve davranışın yasaklanmasına, cinayetin cezalandırılmasına ilişkin hükümler içeriyor. Yeni düzenlemelere ihtiyaç olmadan, gereken her şey yapılabilir. Böylesine özel bir yasa tasarısı hazırlanması ve bunun bu biçimde tanıtılması ise ucuz yoldan reklamdan, siyasi yatırımdan başka bir şey değil.

Eleştirilerimizi yazmayı ve anlatmayı ve söylemeyi unutmadan.

- Advertisment -