Şu anda dünyada haklarında en çok konuşulan, üzerlerine en çok haber yapılan, en çok takdir edilen, övülen çifti kimdir sorularının tartışmasız bir cevabı var:
Koronavirüs aşısını geliştiren BionTech’in kurucuları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin çifti.
İlk kitlesel aşılamanın başladığı İngiltere, Oxford’un ürettiği aşı varken onların aşılarını tercih etti, ilk dozun 90 yaşındaki Margaret Keenan’a vurulmasını bütün dünya izledi.
Financial Times gazetesi onları 2020’nın insanları ilan etti.
Amerikan ilaç regülatör kurumu FDA aşılarını onayladı, dün Başkan Yardımcısı Mike Pence, eşiyle birlikte Beyaz Saray’da canlı yayında kolunu sıyırıp onların aşısını oldu.
İngiltere ve ABD’den sonra Kanada, Yeni Zelanda da onları aşısını onaylayıp satın aldı, 27 Aralık’tan itibaren Almanya’da onların aşılarıyla kitlesel aşılama başlayacak.
Yani Biden’dan Merkel’e Kraliçe’den FDA başkanına kadar herkes onların ürettiği aşıdan olacak.
Onlarsa çalışmaya devam ediyor. O kadar ki bütün dünyanın canlı izlediği İngiltere’de 90 yaşındaki kadına ilk aşının yapılış anını bile kaçırmışlar. Arkadaşlarının mesajlarından haberleri olmuş.
Ocak ayından beri üzerine çalıştıkları aşıdan geriye kalan vakitlerinde birlikte yapabildikleri en özel anlar yaşadıkları Mainz şehrinin arka sokaklarında birlikte yürüyüp 80’lerin pop şarkılarını dinlemekmiş.
İlgi arsızı değiller, mütevaziler.
En son BM’nin Kovid-19 için düzenlediği liderler zirvesine bağlanıp, dünya liderlerine bilgi verdiler.
Almanya Başbakanı Merkel, onlarla bir video görüşmesinde bir araya geldi ve çifte “Sizinle çok büyük gurur duyuyoruz” dedi.
BM’nin 75. yıldönümü için Bundestag’da bir konuşma yapan BM Genel Sekreteri Guterres, konuyu Şahin-Türeci çiftine getirip, “Kendilerine buradan saygılarımı sunuyorum. Aşının geliştirilmesine büyük katkılarından dolayı kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Bütün Almanlar, ikisinin performansıyla gurur duymalıdır” dedi.
Peki biz onlarla yeterince gurur duyuyor muyuz?
Evet, ikisi de küçük yaşlardan itibaren Almanya’da yetişmiş, eğitimlerinde, şirketlerinde, yaptıkları hiç bir şey de Türkiye’nin bir katkısı yok.
Ama İskenderun’da doğmuş, üç yaşındayken ailesi Almanya’ya göç etmiş bir işçi ailesinin çocuğu Uğur Şahin ve uzun süre Rize ve İstanbul’da kurduğu akupunktur merkezlerinde insanları tedavi etmiş Rize Fındıklılı doktor bir babanın kızı olarak Almanya’da doğmuş Özlem Türeci’den Almanya’da ve bütün dünyada “Türk doktorlar” diye bahsediliyor.
Onların bütün dünyada ilgi çeken hikayelerinin en ilham verici tarafı göçmen çocukları olması.
“Göçmen çocukları insanlığı kurtaracak” başlıkları atılıyor. Financial Times, onları yılın insanları ilan ederken bunun altına çiziyor, New York Times’dan CNN’e, haklarında açıklamalar yapan siyasilerden, yazarlara kadar herkes Türkiyeli iki göçmen olduklarını vurguluyor.
Popülizmin, yabancı düşmanlığının, göçmen düşmanlığının yükseldiği Avrupa’da, bütün insanlara hayat aşısı icat eden bilim insanlarının Almanya’da yetişmiş iki Türk göçmen olmasının değeri aşı kadar büyük ve hayati.
Onlar da bu kimlikleriyle barışık, bununla gurur duyduklarını, kendi göçmenlik hikayelerini her röportajlarında anlatıyorlar.
Şahin, nasıl Almanya’da Almancası kötü diye İlkokul 4’ten sonra öğretmeninin onu en düşük seviyeli hauptschuleye göndermeye çalıştığını, son anda bir Alman komşularının referansıyla kurtulduğunu anlatıyor.
Onların hikayesiyle, göçmen ve mülteci meselesinde alınacak çok ders, kırılacak çok önyargı var, ikisinin büyük başarısı, Almanya’daki Türklere karşı bakış açıcısına büyük etki yapacak, orta ve uzun vadede hayatlarını kolaylaştıracak.
Ayrıca BionTech’in büyük ortağı Amerikan Pfizer’ın başında da Selanik doğumlu Albert Bourla var. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin meşhur zengin ailelerinden Burla Biraderlerin akrabalarından o da. Yunan milliyetçileri “Selanik Yahudileri bizi zehirleyecek” diye aşıya direnirken, biraz zorlayıp isterseniz ona bile sahip çıkabilirsiniz.
Peki o halde neden bütün dünyanın konuştuğu, yılın insanları ilan ettiği iki Türkiye kökenli bilim insanıyla Merkel kadar bizim devletimiz gurur duymuyor gibi görünüyor?
Neden onların müthiş göçmenlik hikayesini siyaseten kullanmaktan bile imtina edildi?
Neden onlarla daha yakın ve sıcak ilişkiler kurulmadı?
Bunu nereden çıkarıyorum.
Şahin ve Türeci’nin geliştirdikleri aşının yüzde 95 etkili olduğunun açıklanmasının üzerinden 40 gün geçti.
9 Kasım’da bu açıklama yapılmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, henüz bir tebrik tweeti atmadı. Keza her konuda onlarca tweeti olan Türk milliyetçisi MHP lideri Devlet Bahçeli de.
Sadece bir Cuma namazı çıkışı, Cumhurbaşkanı “Uğur beyle ben de görüştüm” dedi ama bu telefon konuşması bile Cumhurbaşkanı’nın benzer bütün etkinliklerini duyuran iletişim sorumluları tarafından duyurulmadı, ilginç bir şekilde öncesinde haber olmadı, bunla ilgili de bir tweet atılmadı.
Cumhurbaşkanı’nın tebrik anlamındaki tek açıklaması, 3 Aralık’ta yani neredeyse aşının ilanından bir ay sonra katıldığı BM Genel Kurulu Kovid-19’la Mücadele Oturumu’nda kurduğu bir cümleden ibaret:
“Bu vesileyle aşı çalışmaları kapsamında önemli bir başarıya imza atan ve oturuma da çevrimiçi olarak iştirak eden Prof. Uğur Şahin’i ve Dr. Özlem Türeci’yi huzurlarınızda şahsım ve milletim adına tebrik ediyorum” dedi.
Zaten çift o toplantının katılımcıları arasındaydı.
İktidar cephesinden Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Şahin’le bir teması olduğunu biliyoruz.
Bütün dünyamın ve Türkiye’nin çifti hararetle tebrik ettiği, Türkiye’de insanların da büyük gurur duyduğı günlerde, aşının bulunduğu açıklamasından 3 gün sonra şöyle bir tweet attı Koca:
“PROF. DR. UĞUR ŞAHİN’LE bir telefon görüşmesi yaptım. Prof. Şahin, Özlem Türeci ile Almanya’da, kendi şirketleri olan BioNTech’te COVID-19’a karşı bilim çevrelerinde ilgi uyandıran bir aşı geliştirdi. Görüşmede bu gelişmeyi ele aldık. Bakanlık olarak süreçte iletişim halindeydik.”
Çok ilginç. Bu tweette bile tek bir tebrik mesajı yok. Mesafe korunmuş.
Gerekli gereksiz her şeyle duyulduğu ilan edilen gurur, dünyayı kurtaran iki Türk’ten esirgenmiş.
Peki Balkan şampiyonlarında madalya alan sporcuları bile arayan, tebrik mesajları atan, Türk’e Türk’ün propagandasına bayılan, pop şarkıcılarına saatlerini ayırabilen yöneticilerimiz bu kez sahiden de göğüsleri kabartan, insanlığı kurtaracak bir başarıya imza atmış, buralı, yerli iki bilim insanına karşı bu kadar mesafeli ve soğuk davranmayı tercih etti?
Bu başarıya sahip çıkmanın hem Türkiye’ye, hem yurtdışındaki Türklere hem de Türkiye’nin iddialı olduğu göçmen meselesine büyük katkıları olacağı açıkken neden bundan ısrarla uzak duruldu?
Onların bu mesafesi yüzünden Türkiye’nin resmi ve iktidara yakın medyası da bu başarı hikayesini fazla köpürtmedi.
Cevabını meçhul sorular bunlar. Bundan sonra sadece spekülasyon yapabiliriz.
Bu iki bilim insanı siyasi mülteci değil, aileleri de siyasi mülteci aileleri değiller, devletin kırmızı çizgilerini zorlayan pozisyonları, mensubiyetleri ya da siyasi fikirleri olmadığı da açık.
Geriye tek bir neden kalıyor.
Bu iki Türk bilim insanına yakın ilgi ve alaka gösterilmemesinin, tek bir tweetin bile esirgenmesinin sebebi onların kişilikleri değil de aşıları.
Sağlık Bakanı Koca, neden onların aşısının değil de Çin aşısı Coronavac’ın tercih edildiğiyle ilgili çeşitli açıklamalar yaptı.
O açıklamalarda farklı gerekçeler ileri sürdü, bazılarında yeterince doz aşı veremedikleri için almadıklarını söyledi, bazılarında onların mRNA denilen yeni bir yöntemle ürettikleri aşılarına güvensizliğini belli etti.
O açıklamaları hatırlayalım:
“Almadığımız doğru bilgi değil. BioNTech aşısı da gelecek. Üretimi zor bir aşı, taşıması belirli koşullara bağlı bir aşı. Onlarla da bir yere vardık. Yıl sonuna kadar 25 milyon dozu verebilecekler. Biz bunu erkene çekmeye çalışıyoruz. Yoksa BioNTech aşı da gelecek. Mesele zamanlama”
“İstemiyoruz diye bir şey yok. Alacağız. En az 25 milyon doz alacağız. Fiyat da pahalı değil. Bizim BioNTech ile anlaştığımız fiyat Çin aşısını aldığımız fiyat ile aynı”
“İki Türk’ün başarısı ile övünüyoruz. İlk günden itibaren irtibattaydık. Türkiye’de Faz 3 çalışması için izin verdiğimiz kaç aşı var? İki. Biri, BioNTech. O arkadaşlar olmasa BioNTech’e vermezdik. Niye verdik? Vatandaştaki etkisini görerek, satın almak için. Ama (onlar) ‘1 milyondan fazla veremeyiz’ dedi. 2021 için 25 milyon verebileceklerini söylediler. Ben ‘2021’in Nisanı’ndan sonra aşıya ihtiyacım olmayacak. Çünkü benim aşım devreye girecek. Nisan dahil, bana ne kadar aşı verirseniz, alırım’ dedim. Fazla veremeyeceklerini söylediler. O onların stratejisi… Nisana kadar verecekleri bir miktar var ama yeterli değil. Onu artırmaya çalışıyoruz.”
“Yalnızca AstraZeneca için değil BioNTech için de söylüyorum. Bunlar ‘mRNA’ aşısı. Genetik yollarla elde edilen aşılar. Erken dönemde antikor ve hücresel bağışıklık geliştirme anlamında başarı ortaya koymuş olabilirler. Ama orta ve uzun vadeli sonuçlarını dünya bilmiyor. Çünkü salgında mRNA yöntemiyle ilk kez kullanılıyor.”
Açıklamalar böyleydi.
Doğrusu pek inandırıcı değil.
Çünkü aşının yüzde 95 etkili olduğu açıklamasının ertesi günü Prof. Uğur Şahin, dünyadaki pek çok medya kuruluşundan önce Türkiye’de DHA’ya gayet akıcı Türkçesiyle bir röportaj vermiş ve şöyle demişti:
“Türkiye için de Sağlık Bakanlığı ile görüşmeler gerçekleştirmemiz gerekecek. Bir protokol imzalandığı taktirde Ocak-Şubat-Mart aylarında Türkiye’ye de aşı dozlarını getirme imkanı doğacak. Sağlık Bakanlığı kaç doza ihtiyaç olduğu ve ne zaman gerekli olduğunu bildirdiği taktirde, Türkiye için de yeterince aşı ayırmayı istiyoruz.”
Bakanın aşının yeni bir yöntemle yapıldığı için güvenirliliğini sorgulayan açıklamaları ise, BionTech aşısını onaylayan kuruluşların adlarına, toplu alıp vatandaşlarına uygulayacak ülkeler listesine 10 saniye bakınca anlamsızlaşıyor.
O zaman akla şu ihtimal geliyor.
Acaba en başından itibaren iki Türk bilim insanını yılın insanları ilan ettiren büyük başarısına, onların aşısını almak zorunda kalmamak için mi çok ilgi gösterilmedi?
En başından beri onların geliştirdiği aşının değil, Çin aşısının alınacağı belliydi de bu yüzden mi kamuoyu o yöne doğru yönlendirilmedi?
Çin aşısının motivasyonu artık neyse, bu o kadar güçlü bir motivasyon ki; sürekli yerlilik ve millikten bahseden, Avrupa’yla göçmenler ve orada yaşayan Türkler konusunda sık sık haklı olarak karşı karşıya gelen Türkiye’yi yönetenleri, sadece siyasi nedenlerle ve iki Türkiye kökenli bilim insanına destek için bile yapmaları gereken tercihi yapmaktan alıkoydu.
Çin aşısının güvenli olmadığı tezlerine katılmamakla birlikte, bu fırsatı kaçırma pahasına, iki Türkün ürettiği aşıya böylesine sırt çevirme pahasına Çin’le kurulan bu zorunlu ilişkiyi anlamakta insan zorlanıyor.
Belki de sebep, Türkiye’nin kendi insanlarının başarılarına karşı, hepimizin hem tarihten hem de kendi hayatlarımızdan iyi bildiği geleneksel ilgisizliği ve hoyratlığıdır sadece.
Pek çok lüzumsuz başarıyla gurur duyan, hamasetle heyecanlanan devletimizi yeterince heyecanlandırmamış ve göğüslerini kabartmamış gözükse de, içinde yaşadığımız zor şartlardan çıkıp bu büyük başarıya imza atmış Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’le çok gurur duymalıyız. En az Merkel kadar…