Wilhelm Schmid, Alman bir felsefeci; Berlin, Paris ve Tübingen’de felsefe eğitimi almış; farklı ülkelerde öğretim üyesi olarak çalışmış ve bir dönem de İsviçre’de bir hastanede hastalara “felsefe ile manevi destek” hizmetinde bulunmuş. Onun çalışma alanını, hayatımıza yön veren arkadaşlık, aşk, mutluluk, dostluk, evlilik, cinsellik, sakinlik, düşmanlık, gençlik, yaşlılık gibi kavramlar ve kurumlar oluşturuyor, bunlar hakkında kitaplar yazıyor.
Bahse konu kavramların popülerliğini izaha hacet yok! O nedenle bunları sıraladığımızda aklınıza, kendine “yaşam koçu”, “kariyer danışmanı” veya “mutluluk eğitmeni” gibi gösterişli, janjanlı isimler verenler gelebilir. Normaldir ama yine de gelmesin! Çünkü Schmid’e haksızlık olur. O, afili bir rozet takınıp bize beş adımda rüya gibi bir aşkın, mutlu bir evliliğin, başarılarla dolu bir kariyerin ya da ömür boyu sürecek bir dostluğun sırları öğreten bu nevzuhur meslek erbaplarından biri değil.
Schmid, hacimde hafif ama muhtevada ağır kitaplar kaleme alıyor. Üslubu son derece incelikli, büyük laflar etmiyor, sesli harflerle konuşmuyor. Hazır reçeteleri yok; meseleleri, evrene doğru mesaj göndererek veya pozitif enerji almayı bilerek hal yoluna koymuyor! Sakin bir dille kavramların tarihsel yolculuklarına değiniyor, farklı boyutlarını irdeliyor, müspet ve menfi yanlarını tartıya yatırıyor. Böylelikle ele aldığı kavram hakkında daha derinlikli bir düşünceye ve şahsi bir muhasebeye de kapı aralıyor.
Arkadaşlığın zamanı ve mekânı
Bu yazıda, size Schmid’in o ince ama mükemmel kitaplarından biri olan Arkadaşlıktaki Saadete Dair* adlı kitabından söz edeceğim. Ona göre, günümüz dünyasında arkadaşlığın ister online ister offline olarak yeniden keşfedilmesinin en önemli nedeni, insanların kendilerini toplumsal yalnızlaşma tehdidi altında hissetmeleridir. Özgürlük, bireylerin atomize varlıklar halinde yaşamalarını ifade etmez; aksine özgürlük, hayatla baş edebilmek için bireylerin birbirlerine yaklaşmalarını ve yan yana durmalarını gerektirir. Arkadaşlık, bu özgürce birbirine yaklaşmanın ve yan yana durmanın en yalın halidir.
Arkadaşlık, zamana ve mekâna bağlı olarak içerik kazanır. Kuşkusuz arkadaşlığın çerçevesini çizen belli başlı değerler vardır. Dürüstlük, güvenirlik, anlayış ve hemdert olmak gibi değerler, bunların başında gelir. Her zaman ve her yerde arkadaşların bu değerlere sahip olmaları ve arkadaşlığın da bu değerler etrafında örülmesi beklenir.
Mamafih arkadaşlık evvela bir toplumsal dönem ve bir toplumsal çevre içinde form kazanır. Bu bağlamda, örneğin, modern öncesi dönem ile modern dönemdeki arkadaşlıklar apayrıdır. “Tarih öncesi köpeklerin havladığı” kırsal bir coğrafyada, el mecbur herkesle arkadaş olunur; “modern şehir dünyasında ise arkadaşın nadir bitki misali” aranması gerekir. Mesafelerin yakın ve ilişkilerin yüz yüze olduğu küçük bir muhitteki arkadaşlık, kaçınılmaz olarak, bir yerden bir yere gitmenin cehennem azabına dönüştüğü bir metropoldeki arkadaşlıktan daha yoğun olur.
Misal, biz Diyarbekir’deki arkadaşlar planlı ya da plansız hemen her gün bir şekilde görüşürüz. Sözleşir, bir kahvehanede demli çay eşliğinde sohbeti koyulturuz. Çarşı-pazar yürürken karşılaşır, selamlaşır, ayaküstü kısa bir muhabbete dalarız. Bir yerde rastlaşır bir-iki lokma bir şeyler yeriz. Ama büyük şehirlerde işler böyle yürümez. İstanbul veya Ankara’ya gittiğimizde, bir-iki gün öncesinden arkadaşları haberdar ederiz. Çoğu kez, oradaki arkadaşların bizi görmek vesilesiyle bir araya geldiklerine şahit oluruz.
Dört tür arkadaşlık
Schmid, Aristo’dan hareketle arkadaşlığın üç türünün olduğunu söyler. İlki, karşılıklı zevk alma üzerine kurulu zevk arkadaşlığıdır. İkincisi, insanların birbirine vaat ettikleri maddi ve/veya manevi faydaya dayalı fayda arkadaşlığıdır. Üçüncüsü ise, arkadaşı zevki veya faydayı sağlayan bir araç olarak değil, bizatihi kendi başına bir amaç olarak gören hakiki arkadaşlıktır.
Tarih boyunca en çok, hakiki arkadaşlık arzu edilir. Çünkü bu arkadaşlıkta herkes birbirine başkalarına tanımadığı ayrıcalıkları tanır. Arkadaşlar birbirlerini iyi tanırlar, ilişkileri hesapsızdır, aralarındaki bağ kuvvetlidir, bu nedenle fırtınalara, dedikodulara, iftiralara karşı dayanıklı olurlar. Hakiki arkadaşlar da bazen sorunlarla yüz yüze gelirler ama bu sorunlar, zevk ve fayda arkadaşlığından farklı olarak, bütün bir ilişkinin sorgulanmasına, köprülerin atılmasına neden olmaz.
21’inci yüzyıl arkadaşlık türlerine bir dördüncüsünü ekler: Sanal arkadaşlık. 2004’te Facebook’un kurulması bir milattır; Facebook ile beraber aşkın bir arkadaşlık deneyimi kısa sürede yaygınlık kazanır. Sanal arkadaşlıkta esas olan bağlantı kurmak, daha doğrusu mümkün mertebe fazla sayıda insanla bağlantılı olmaktır. Çünkü bağlantı sayısının fazlalığı kamusal bir itibar sağlar.
Arkadaşlığın bu yeni biçiminde katılımcıların birbirlerini gerçekten tanımaları gerekmez. Sanal ortam, arkadaşlığı “demokratikleştirir.” Reel dünyada bir araya gelme ihtimalleri bulunmayan, kültürleri ve sosyal tabakaları birbirinden farklı insanları ortak bir ağda buluşturur. İnsanlar meslekleri, maddi durumları, mevkileri ve dış görünüşleri ne olursa olsun iletişime geçebilirler.
Aslında arkadaşlık geçirimli bir ilişkidir. Bir arkadaşlıkta, sözü edilen arkadaşlıkların tümünden parçalar bulunur. Hakiki bir arkadaşlıkta, zevk ve fayda tamamen devre dışı değildir. Zevk ve fayda arkadaşlığı ise vakit içinde hakiki bir arkadaşlığa evirilebilir. Ayrıca sanal bir arkadaşlık, insanlara zevk verebileceği ve fayda temin edebileceği gibi, hakiki arkadaşlıkları sürdürmeyi de sağlayabilir.
“İster dijital ister analog: Her halükârda arkadaşlar güzel ve doygun bir yaşama doğru beraberce yola koyulabilirler. Arkadaşlık, çok yönlü bir mutluluk tecrübesidir.” (s. 26)
Arkadaşlığın altını oyan cinsellik
Bir arkadaşlığın kurulmasında kişisel özeliklerin mühim bir payı vardır. Kişinin karakteri (insan sever mi yoksa insandan ürker mi?), yetiştiği çevre (arkadaşlığı teşvik eden bir çevre mi yoksa arkadaşlığı sınırlayan bir çevre mi?) ve bireysel tercihi (arkadaşlığa taraftar mı karşıt mı?) arkadaşlığının yol haritasını etkiler. Lakin asıl belirleyici olan, hoşlanmadır. Birine bir hususiyetinden ötürü meyleder, onu yakından tanımak ister ve arkadaş olursunuz.
Genelde en sıkı arkadaşlıklar, aynı cinsiyetten olanlar arasında yaşanır; erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla arkadaştırlar. Elbette farklı cinsiyetten olanlar arasında da arkadaşlıklar olur, ama baskın bir ağırlıkla arkadaşlıkta aynı cinsiyetten olanlar yeğ tutulur. İki nedeni vardır bunun:
Biri, cinsiyetler arası yakınlaşmada, işin içine cinselliğin girebilecek olmasıdır. Cinsellik ise arkadaşlığın altını oyar. Diğeri ise, duygulanma, düşünme ve yaşam tarzlarımızın -ölçüsünü tam olarak tespit edemediğimiz bir ölçüde- cinsiyet belirlenimli olmasıdır.
“Öteki bir cinsiyetin temsilcisine, üstelik her şeye rağmen tam bir empati kuramayacağı bu farkları tekrar tekrar açıklamak zorunda kalmak gerçekten fazla yorucudur. Tersine, bir kadın olarak kadın arkadaş tarafından, bir erkek olarak erkek arkadaş tarafından ciddiye alınmak ve varoluş biçimine dair ondan onay görmek insana iyi gelir. Birçok sorun karşısında, söz konusu olanın kişisel değil de cinsiyete özgü sorunlar olduğunu bilmek insanın sırtındaki yükü hafifletir.” (s. 18)
“Onun için varlığımla yokluğumun bir olmadığı birisinin mevcudiyeti”
Peki, kadın ya da erkek olsun, arkadaşlıkta saadeti sağlayan nedir? Arkadaşlık, hangi yönleriyle bizi mutlu eder? Schmid çok sayıda neden önümüze koyar. Arkadaşlıkta güzel tecrübelerden geçeriz. Yoğun bir duygudaşlık ve içten bir yakınlık hissederiz. Güzel tecrübeler hafızalarda yer eder, birliktelikler pekişir, sürekli aynı yollardan geçmek ilişkiyi güçlendirir.
Arkadaşlarımızla daimî bir konuşma hali içinde oluruz. Muhabbetin devamlılığı, kendi düşüncelerimizi eleştiri süzgecinden geçirmemizi sağlar, bizi yeni düşüncelere yelken açmaya hazır hale getirir. Arkadaşlarımızın yorumları, doğruluk ve iyilik arayışımızda bize yardımcı olurlar. Dürüst ve açık sözlü arkadaşlarımız, bize güven tekin ederler, dışarıdan bir bakışla kendimizi değerlendirmemizi sağlarlar. Yanlışlarımıza ayna tutarlar, ihmal ettiklerimizi ikmal için bizi teşvik ederler.
Bir müşkülat çıktığında arkadaşlarımızı yardıma çağırabiliriz, bir hüzne düştüğümüzde arkadaşlarımıza sığınabiliriz. Salt mutluluklarımızı değil mutsuzluklarımızı da arkadaşlarımızla paylaşırız. Bir felakete duçar olduğumuzda, başımız dara düştüğünde arkadaşlarımıza müracaat ederiz. Bittabi bunların hepsi kıymetlidir, ancak bunlardan öte bir arkadaş, sırf varlığı ile mutluluk sebebidir.
“Nasıl da bahtiyar edicidir, beni gözeten birisinin, halimi, hatırımı, nerede olduğumu, ne yaptığımı soran, onun için varlığımla yokluğumun bir olmadığı birisinin mevcudiyeti! Bir başkasının bedeniyle değilse bile ruhen-manen benimle olması, her vakit ona gidebilecek ve yanında kendimi dostça karşılanmış hissedebilecek olmam -onun da benim yanımda aynısını hissetmesi- şu hayatta emin olduğum bir şey demektir benim için.” (s. 30)
Arkadaşlığı bakıma almak
Evet, arkadaşlık bize mutluluk veren güçlü bir duygudur, ancak bu, onun tahrip edici tehditlere açık olmadığı anlamına gelmez. Her arkadaşlık ilanihaye sürmez; arkadaşlıklar sorunlara gebedir ve bu sorunlar türlü şekillere bürünebilir. Mesela, özen eksikliği arkadaşlığı yıpratabilir; bir taraf hep özenli davranırken diğer taraf ısrarla özen göstermiyorsa, o arkadaşlık devrilebilir.
Arkadaşların birbirlerine dönük eleştiriler getirmeleri; arkadaşlar arasında hayat tarzı veya ideolojik farklılıkların artması; hakeza arkadaşlar arasında eğitim, mülkiyet veya toplumsal aidiyetten kaynaklı eşitsizliklerin baş göstermesi arkadaşlıkları kırar. Taraflardan birinin arkadaşlığa çok fazla yük bindirmesi; paradan kaynaklı problemlerin -borç alıp verme- gölgesinin giderek uzaması; aynı kişiye ilgi duyulması arkadaşlığı bozar. Arkadaşlar üzerinde nüfuz kullanılması, arkadaşlığın bir galip-mağlup eksenine oturtulması, üçüncü kişilerle ilişkilerde mutlak bir sadakat beklentisi arkadaşlığı yıkar.
Görüldüğü üzere bozucu etkenlerin sayısı fazladır; arkadaşlığı muhafaza etmek için azami dikkat göstermek ve zayıfladığı yerde arkadaşlığı bakıma almak gerekir. Bununla birlikte, parmak basılması lazım gelen hayati bir husus daha vardır: Kişinin kendisiyle arkadaş olması; bu, arkadaşlık kurmanın da, arkadaşlığı sağlam tutmanın da olmazsa olmaz şartıdır.
“Her arkadaşlığın temelinde insanın kendi kendisiyle arkadaş olması yatar, Aristoteles, Nikomakhos’a Etik’te böyle der. Kimsenin kendini feda etmesi gerekmez iyi bir arkadaş olabilmesi için, aksine: Kendisinden emin ve kendisinden hoşnut olan insan ötekini de sevebilir, onun için fedakârlıkta bulunabilir.” (s.61)
Velhasıl kişi; önce kendini tanımaya gayret etmeli, kendine ihtimam etmeli ve kendisiyle arkadaş olmalıdır. Çünkü kendiyle arkadaş olamayan, başkasıyla arkadaş olamaz.
* Wilhelm Schmid, Arkadaşlıktaki Saadete Dair, Çeviri: Tanıl Bora, İletişim Yayınları, İstanbul, 2015.