İkizleri olmuş kadının Şerife’nin, elli yaşına girmiş doğumdan birkaç gün önce. Esmer, kara kuru, çirkince bir kadın, Allah affetsin annen olsun istemezsin yani, öyle çirkin. Kim bilir kaç yıldır uğraşıyorlarmış tüp bebek için. Kadının huysuzluğunun sebebi belki de aspirin gibi aldığı hormonlardır. Annem anlatırdı, aslında silik bir kadıncağızmış bu Şerife eskiden de. Bunlar evlendiklerinde herkes şoke olmuş, adam çok yakışıklı çünkü. Mahalleden geçerken karılar perdelerin arkasından adamı seyredip iç geçirirlermiş. Kadir İnanır halt etmiş, derdi annem. Gençliğinde bakışları anneme kaymış bir ara, birkaç kez buluşup gözlerden uzak Ada’ya filan gitmişler hatta. Sonra nedense bir daha dönüp bakmamış anneme. Annem de hoş kadınmış yalnız, hoştan öte güzelmiş de. Şimdi bakmayın kilo aldı, kalçaları belinin iki katına çıktı, saçları seyreldi ama hala bir havası vardır bir zamanlar güzel olduğunu hatırlatan.
Adamın adı Cemal, Karadenizli, orta boylu, yapılı, hatta biraz bacak boyu kısa bence. Ama yüzünde bir şey var, sana bakınca hep baksın istiyorsun. Sadece sana baksın istiyorsun hatta.
Annem çok ağlamış bu Cemal ondan vazgeçince, gelen kısmetlerini geri çevirmiş, adamı beklemiş belki döner, diye. Dönmemiş. Dönmediği gibi mahalledeki diğer kızları da bir tartmış. Kimiyle Ada’ya kimiyle Moda’ya kimiyle de Küçüksu’ya gitmiş. Annemin en yakın arkadaşı Tülin’in kına gecesinde ilk defa konuşulmuş bu mesele mahallenin kızları tarafından. Hepsi birbirinden saklamışlar aylarca. O gün ellere kına yakılmadan önce, göbekler atılıp kurtlar döküldükten hemen sonra, damadın arkadaşları dışarda otururken bu Cemal de çıkıp gelince kızların arasında bir heyecan olmuş. Giriş katındaki evin camına yığılıp bakmışlar damada bakma bahanesiyle. Analar salonda otururken, kaynanası annesiyle tavuklu pilavı tabaklarken, ilk Tülin teyze dökülmüş,
Ah ah, demiş şimdi Cemal’in eşi olmak vardı, Moda sahile yürürken elimi tutmasına izin verseydim belki de damat o olurdu demiş fısıldayarak.
İç geçirmiş ardından neler olduysa artık o Moda sahilinde, kızların gözünde belli belirsiz birtakım görüntüler uçuşmuş. Herkesin hayal etme becerisi, ya da arzusu ne kadarsa o kadar bakmışlar kendi yarattıkları sahnelere.
Tülin teyze de artık nasıl içinde tutamadıysa hevesini, özlemini. Fısıldamış ama kızların hepsi duymuş tabi. Her gün alınan kaşlar havaya kalkmış. Kulaklar duyduğuna inanamamış. Kızlardan biri direkt Tülin teyzeye dönüp,
Yok artık sen de mi gittin çay bahçesine, demiş.
O zaman anlaşılmış Cemal’in toplam on kızı tek tek gezdirdiği. Annem hiç ses etmemiş ama içi parçalanmış. Elinden gelse gidip adamı tokatlayacakmış. Öyle öfkelenmiş. Onun yerine mutfağa koşup baklavadan bir tabak almış gelmiş. Tıkınırcasına yemiş. Tatlı kanına karıştığında hafif bir baş dönmesi kalmış öfkesinden. Birbirinden habersiz kızlar o akşam mahallenin yakışıklısı tarafından seçilmediklerini anlamışlar ama sebebini çözememişler. İçlerinde varlıklısı, cilvelisi, çalışanı, güzeli, neşelisi, suratsızı da varmış. Cemal bir muamma olarak kalmış onlar için. Kızlardan bazıları içten içe ümit etmeye devam etmiş. Ne de olsa bir kişi eksilmiş rakiplerden. Annemse o gece bir karar vermiş. Yok anacım, bu adamdan bana hayır gelmez, demiş. Tabi Tülin teyzenin takıları, düğünü, kendi zevkine göre dayayıp döşediği evi, gelinliği filan da etkilemiştir annemi eminim. Sever böyle şeyleri.
Cemal dışarda damatla beraber limonata bardaklarında viski içiyormuş o sıra. El altından dağıtılan içkilerden herkesin haberi olurmuş ama bilmezden gelirlermiş gene de. Mezesiz içilen en iyi içki diye viski yanında fındık fıstıkla ikram edilirmiş. Zenginmiş Tülin teyzenin kayınbabası. Kınada viski -gizli de olsa- içenlerin düğününü düşünün. Moda Spor Kulübünde yapmışlar düğünü. Cemal gelmez mi o da gelmiş. Kızlar giyinip süslenmiş, kendilerini bir güzel parlatmışlar. Mesele düğün değil tabi. Mesele önce Cemal sonra diğer kısmetlermiş.
Düğün başladığında annemler önlerde bir yerlerde oturuyormuş, tam gelinle damat açılış dansını yaparken ve bir dünya çocuk ortalarda koştururken Cemal girmiş içeri. Annem adamı görünce bir kez daha çarpılmış. Siyah takım elbisenin içinde karizmadan yıkılıyormuş adam. Annem vazgeçmeye meyilliyken yeniden çarpılmış adama.
Sonra kemençe başlamış. Tülin teyzenin kayınları Karadenizli olduğundan hepsi horona kalkmış, mahalleli hep oturmuş, bunlar bütün gece ter içinde horon etmişler. Dedem anneme eğilip, kafamızı beynimizi siktiler, demiş hatta. Dedem de pek küfürlü konuşan biri değildir yani ama işte adamı nasıl bezdirdilerse artık. Bezdum, demiş ananem cevap olarak. Gülüşmüşler. Sonradan bizimkilerin arasında şaka olarak kalmış bu küfür ve cevabı. Ben bile duyarım ara sıra, o derece unutulmayacak bir kemençe akşamıymış.
Neyse, annem ve arkadaşları birkaç kere kalkmaya, dansa niyetlenmişler ama o kadar beceremiyorlarmış ki, gelecek kısmetleri de bu şapşik halleriyle kaçırırlar diye anaları oturtmuş kızları. Tülin teyze ağlamaklı bir suratla anneme, yalvardım da gecenin sonuna doğru bir çiftetelli bir halay çalacaklar az dayanın, demiş. Dayanmışlar dayanmasına da işte onlar otururken bu çirkin kız kalkıp horon etmiş ötekilerle. Mahalleli bir şaşırmış, kız aslen Ispartalı mı, Aydınlı mı bir yerliymiş işte. Bu horon ettikçe itibarı artmış. Sonuçta kıvırma, gerdan kırma filan da yok, gayet mutaassıp bir oyun. Meğer kadın folklorcuymuş. Bizimkilerin ağzı açık kalmış kadını seyrettikçe. Cemal de kenarda bir yerde seyrediyormuş meğer, kadın horon ettikçe kımıltısız izlemiş o da kadını. Sonradan çalınan halayları, ata barını filan da çıkmış kadınla beraber bu da oynamış. Ortalık karışmış. Cemal’le kız ortada dönerken annem gözyaşlarına boğulmuş, Tülin teyze bile gelin olduğunu unutup ağzı açık seyre dalmış. Sonunda Cemal’in Of’lu olduğunu söylemiş birileri. Haydarpaşa erkek lisesinde okurken o da folklor oynarmış, masadan masaya yayılmış hikayeler. Düğün bitmiş herkes evine dönmüş, annem evdekilere, kime isterseniz verin beni, demiş. İkiletmemiş ananemler, aklı dağılacak hastalanacak diye korkmuşlar. İşte o zaman babamla evlenmiş. Babam da tipik Kırşehirli, tek kaşlı, durgun, sinirini sessizliğinde saklayan bir adammış. Sonradan pek de saklamadı ya neyse. Eve sinirli dışarıya sessiz. Biz çektik kahrını. Benim kaşlar da babaya çekmiş çekmez olasıca.
Annemin türkülerden nefret etmesi o zamandanmış anladığım. Hele de Cemalim çalacak olsa radyoyu kapattırırdı hemen, boşuna değilmiş anlayacağınız.
Cemal’le Şerife çok geçmeden evlenmişler. Tulumlu, kemençeli, horonlu bir düğün yapmışlar kır bahçesinde. Cemal’in sülale geniş tabi, kadının ailesi meğer Sinoplu’ymuş da Aydın’a taşınmışlar memuriyetten. Sonra da bizim mahalleye. Babası zamanında demiryollarında memurmuş. Durumları eh işte fena değilmiş. Pek kimseleri de yokmuş, çekirdek aile toplamda elli kişi, deyip gülermiş babası kahvede. Düğüne mahalleden gidenler olmuş bir, meraktan iki ayıp olmasın diye. Ananemler gitmemişler. Annemin kına gecesini o güne denk getirip çıkmışlar işin içinden.
Derken annem bir yıl arayla abimle beni, altı yıl sonra da kardeşimi doğurmuş. Tülin teyzenin kına gecesinde başlayan sıkıldıkça yeme arzusu yakasını hiç bırakmamış. E kolay mı babamla yaşamak. Katı, anlayışsız. Bir de anasına çok düşkün olunca bir erkek karısı şişmanlamayıp da ne yapsın. Annem kilo aldıkça daha kıskanç daha çekilmez olmuş. Ben ananemin yalancısıyım. Bana göre annem hep huysuz hep huysuz. Bir tek bu Şerife doğuramadıkça içinin yağları erirmiş annemin. Kadıncağız birkaç düşük, bir dış gebelikten sonra erimiş, hışırı çıkmış. Cemal bunu bırakır demiş karılar aralarında, tam tersi adam iyice bağlanmış karısına. Karısı zayıfladıkça en güzel lokantalara götürmüş, en güzel gezmelere, gazinolara götürmüş. Annemle mahalleden arkadaşları hem aşağılamışlar kadını hem imrenmişler. Kendi kocaları paralarını abuk sabuk işlere, içkiye, kumara, karıya kıza harcarken Cemal hem işini büyütmüş hem karısına, evine iyice dönmüş. Kudurmuş bizim karılar. Hiçbir yere çağırmamışlar Şerife’yi. Unutmuş gibi yapmışlar. Şerife de sırtı bükük yürüse de bizimkilere çok da pas vermemiş. Evinden bir tek kocasıyla çıkarmış. Salacak’ın en güzel evine taşınmış bir zaman sonra. Annemin kankileri hayırlı olsuna gitmemiş ama içleri de erimiş. Gidenler evi de, manzarayı da, eşyaları da anlata anlata bitirememişler. Duvarları beraber gittikleri tatillerde çektirdikleri fotoğraflarla süslüymüş. Ne Marmaris’i kalmış ne de Pamukkale’si. Aydın’ı seviyor diye Kuşadası’ndan ev bile almış. Dibi düşmüş komşuların, Cemal’e saydırmışlar içlerinden, dışlarından. Şerife bir sofra hazırlamış bunlara tam kırk bir çeşit. Meğer Halil İbrahim sofrasıymış, adak adamış, dua istemiş. Anlamış da anlamamazlığa gelmiş karılar.
İşte o Şerife’nin ikizleri olmuş sonunda. Cemal gelmiş elli yaşına, Şerife ondan yedi yaş küçük. Annem söyleniyor içerde, nene mi diyecek dede mi diyecek bebeler bunlara, Allah akıl fikir versin töbe bismillah, diyor köşedeki baklavacıdan aldığı sütlü Nuriyeleri iki iki ağzına atarken.
Sosyal medyasında paylaşmış kadın doğum yatağındaki fotoğraflarını, biri kız biri erkek bebeklerin yüzlerine gülen surat koymuş. Nazarlardan saklasın Allahım, çok şükür, yazmış altına.
Doğum fotoğrafçısı poz poz fotolarını çekmiş bunların. Kadının başında kırmızı saç bantı, kırmızı geceliği üstünde. Annem bakıp bakıp söyleniyor. Al karası da uğramaz bu karıya korkusundan baksana yastığının altına bıçak da koymuş, diyor fotoğraflara dikkatle bakarken.
Bıçak niye ki, diyecek oluyorum, lohusaya görünecekler gelmesin, diye mırıldanıyor annem.
Sen gidecek misin peki, diyorum hınzırca. Tak diye kafama vuruyor ikiletmeden.
Kafamı oğuştururken ben de almalıyım o bıçaklardan bir tane, bizim evde de alkarısı var hem de en tombulundan diyorum. Üstüme yürüyecekken kaçıyorum yanından.
Peşimden bağırıyor, getir şu telefonunu da Cemal’e bir bakayım, diyor. Adam yaşlı ve gururlu, üstelik hala yakışıklı. Annem bir baklava daha atıyor ağzına.
Ekrana bakarken bir şuna bak bir babama, diyorum. Az daha Cemal’in kızı olacakmışım ola ola tekkaşın kızı olmuşum, hepsi senin yüzünden, diyorum. Bu sefer sinirleri boşalıyor gülüyor güldür güldür.
Adını ne koymuş çocukların, diyor gülmesi bitince. Bakıyorum yorumlara, oğlan Toprak, kız Muna, diyorum.
Annem yerlere yatıyor gülmekten. Muna mı koymuş kızın adını, diyor gözlerinden yaşlar akarken. Allah büyük, onca yılın acısını çıkarıyor işte böyle, diyor.
Şerife’yle Cemal’in bebekleriyle olan fotoğrafına gülümseyerek bakıyor. Ben affettim Allah da affetsin diyor muzipçe.