Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMeclis’te bir zamanlar

Meclis’te bir zamanlar

Parlamento gibi adı konuşmadan gelen siyasetin merkezinde yumrukları konuşturmak ilkel bir davranış. Ama bir yerden sonra bu şiddet anlık bir patlamayla açıklanabilir. Ama serin kafayla, sonradan, oturup düşünerek yumruğu savunmak, hatta övmek… İşte en korkutucusu o. O sınır geçildikten sonra Meclis’te oturup konuşmanın, siyaset yapmanın bir anlamı da kalmaz. 1968’den sonra olduğu gibi.

Meclis’te kan dökülen son kavga pek çok insanın aklına 1968’deki ünlü kavgayı getirdi.

Tuhaf bir tesadüf yine kavganın ortasında Türkiye İşçi Partisi vardı.

Bu kez hapisteki bir milletvekili değil, doğrudan partinin kendisi.

1965’de Meclis’e 15 milletvekiliyle giren TİP’i devlet için o günlerde o kadar tehlikeli hale getiren Kemalizmle uyumlu sosyalistlikleri değildi.

1967’deki Doğu Mitingleri’ydi.

Parti programında Kürt kimliğinin tanınması gibi o günler için ileri bir maddenin olduğu TİP’in öncülüğünde Silvan. Diyarbakır, Siverek, Batman, Dersim, Ağrı, Erzurum ve Ankara’da yapılan mitinglere o günlerde adına Kürt denemediği için Doğu denmişti ama mitinglerle Kürt meselesi uzun yıllar sonra uykusundan uyandırılmıştı.

Bu mitingler 1971’de TİP’in kapatma gerekçelerinin başında yer alacaktı.

Tabii bu mitinglerin en fazla tedirgin ettiği isim dönemin Adalet Partili İçişleri Bakanı Faruk Sükan’dı.

Sükan, Meclis’te milletvekillerinin odalarını dahi aratmış zehir hafiye lakaplı bir bakandı.

Konya’da belediye başkanlığı yapmış, ardından vekil olmuş bir taşra politikacısıydı.

Ama 19 Şubat 1968 günkü Meclis’te bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşma çok iyi hazırlanmış, iddianame gibi bir konuşmaydı.

İddianamede yargılanan da TİP’ti.

O günün Meclis zabıtlarını okurken Sükan’ın neredeyse bütün konuşmasında baştan aşağıya TİP’i hedef aldığı görülüyor.

TİP’i proleter diktatörlük kurmaya çalışmakla yani o zamanlar büyük bir anayasal suç olan komünistlikle, Avrupa’daki sosyalist partilerle değil, AKEL, İtalyan Komünistleri gibi komünist partilerle işbirliği yapmakla, Moskova’dan talimat almakla, Baas Partisi ile görüşmekle suçlamıştı.

Referansları, verdiği isimler, literatüre hakimiyeti şaşırtıcıydı.

O iddianameden okur gibi suçlamalarda bulundukça TİP’liler yerlerinden kalkarak itiraz ediyorlardı.

Ama Sükan daha da ileri gidip doğrudan TİP’i yargılamakla da tehdit etmeye başlamıştı:

“İÇİŞLERİ BAKANI FARUK SÜKAN: Mahkemeye de tevdi ettik. Doğu mitinglerinin hepsi T. i. P. tarafından tanzim edilmiştir ve Doğulu masum Türk vatandaşlarına, her zerresinde Türklük kokan ve millî tarihte büyük hissesi bulunan Doğulu vatandaşa ırk ayrımını telkin suretiyle siyasi istismar vasıtasıyla anarşi yaratmak maksadıyla bu işi tertip edenler Türkiye İşçi Partisidir, mahkemelerce tespit ve tescil edilmiştir, mahkemeleri derdesti rüyettir. 33 dâva açılmıştır haklarında 76 kişi konuşmuştur, 63 ü T. i. P.’lidir. Bunlar aynı zamanda mitinglerin tertipçisi bulunan kimselerdir. Tarık Ziya Bey, bunları bilmekte fayda vardır.”

Doğrudan isim vererek suçladığı kişi TİP’in geçen hafta 99 yaşında vefat eden Diyarbakır Milletvekili Tarık Ziya Ekinci’ydi.

Açık bir tehditti bu.

Kavgayı başlatan ise yine Sükan’ın sözleri oldu.

ÇETİN ALTAN (İstanbul) — Böyle konuşamazsın. (Soldan, bağrışmalar)

İÇİŞLERİ BAKANI FARUK SÜKAN (Devamla) — Siz Türk mahkemelerinin…

ÇETİN ALTAN (İstanbul) — Böyle konuşamaz.

BAŞKAN — Efendim, böyle konuşur, öyle konuşur, konuşmayı biz mi öğretelim?

İÇİŞLERİ BAKANI FARUK SÜKAN (Devamla) — Çetin Altan siz, Türk mahkemelerinin mahkûm ettiği…

ÇETİN ALTAN (İstanbul) — Evet.

İÇİŞLERİ BAKANI FARUK SÜKAN (Devamla) — Nazım Hikmet’i, millî şair, vatan şairi olarak gösterdiniz mi?

ÇETİN ALTAN (İstanbul) — En büyük şairdir Nazım Hikmet.

AP sıralarından bağrışmalar ve T. i. P. sıralarına doğru koşuşmalar, kavga, bağırmalar ve bir karışıklık.. TİP sıraları önünde döğüşmeler, yumruklaşmalar..”

Zabıtlarda neredeyse linçe dönen olaylar bu cümleyle özetlenmişti.

Kavganın bilançosu ağırdı o günlerin Alpay Özalan’ı Malatya Milletvekili Hamido’nun silahın kabzasıyla başlarına vurduğu TİP’liler yaralanmıştı. Çetin Altan’ın üzerine 20 kişi atlamıştı.

ekran-goruntusu-2024-08-19-102515.png

Başbakan ve AP lideri Demirel’in savunması da çok tanıdıktı:

“Meclis’e yakışmayan her tür beyanda bulunuyorlar. Bunların maksadı AP’lileri tahrik etmektir. Bir üye Cumhuriyet’i ve onun hakimlerini hiçe sayarak Nazım Hikmet’e vatan şairidir demiştir. Bunun adına tahrik denir. Yapmayınız.”

Ertesi gün Meclis’te pek de rutin olmayan bir şey oldu ve 84 yaşındaki CHP lideri İsmet İnönü söz istedi.

Kürsüye çıktı ve ders gibi bir konuşma yaptı:

“Dün gece olan hâdiseler her manasıyla esef vericidir, her hangi bir sebep, bahane ve ittiham ile izah olunacak, hazm olunacak yeri yoktur. Hükümet tasmim ettikleri, zararlı gördükleri bir partinin hareketi aleyhinde Meclisi tahrik etmek için bütün çabasını sarf etmiştir. İçişleri Bakanı bu kürsüde türlü misaller getirmeye çalışarak bir partiyi insanları ile, mevcudiyeti ile ittiham etmiştir. Bu ithamlar vicdanının hâkimiyeti altında bulunan aklı başında hiç kimseyi ikna etmez. Sebep aşikârdır. Anayasamız siyasi partilerin kaderi nasıl hallolunur, bunu tâyin etmiştir. Her memlekette, her Mecliste vazifesini aşan, iyi niyetten uzak insanlar bulunabilir, bu şüphe altında olanlar bulunabilir. Bunların kaderi ve mesuliyetinin nasıl tayin olunacağını Anayasa bir büyük Mahkeme kurarak halletmiştir. Anayasa Mahkemesinden karar alınmayan, oradan bir hüküm istihsal edilmeyen hiçbir itham meşru değildir ve böyle bir itham zor kuvveti ile yürütmeye çalışan bir idare mahkûmdur.

(C. H. P. ve T.İ.P sıralarından alkışlar ve bravo sesleri)

“Bizim milletin tekâmülü, demokratik rejim içinde milletin kalkınmasını, idaresini arzu etmesi arzusu, istidadı bu istikamettedir, insaf etmez misiniz, bu istidatta olan milletin kabiliyetini irticaın taarruzu ile, Anayasa Mahkemesinin vereceği hükümleri zorla Meclis içinde vermek hevesiyle, tamamıyla iptidai bir cemiyet haline getirinceye kadar zorlayacaksınız. Ayıp değil mi? Günah değil mi? Millete acımaz mısınız? Memleketi idare edenlere söylüyorum. (C. H. P. sıralarından «bravo» sesleri, alkışlar) idare eden partiye soyluyorum. (C. H. P. sıralarından alkışlar). Yol haksızdır, itham hiçbir vicdan sahibini ilzam etmez. Mahkeme vardır, oraya gidersiniz.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilk kez kan akmadı. Daha önce üç cinayet işlendi, yumrukla adam öldürüldü. Kalp krizi geçirenler, silahla yaralananlar oldu.

Tabii bolca yumruk ve kan.

1968 ile 2024 arasındaki en büyük benzerlik ise TİP’liler ve yumruklar değil, Meclis ile mahkemeler arasındaki özellikle Anayasa Mahkemesi arasındaki yetki tartışmalarıydı.

İki kriz de siyasetin mahkemenin yerine geçmesinden çıkmıştı.

Ama 1968 ile 2024 arasında büyük bir fark var.

Şiddete karşı tavır.

Parlamento gibi adı konuşmadan gelen siyasetin merkezinde yumrukları konuşturmak ilkel bir davranış. Ama bir yerden sonra bu şiddet anlık bir patlamayla açıklanabilir.

Ama serin kafayla, sonradan, oturup düşünerek yumruğu savunmak, hatta övmek…

İşte en korkutucusu o.

O sınır geçildikten sonra Meclis’te oturup konuşmanın, siyaset yapmanın bir anlamı da kalmaz.

1968’den sonra olduğu gibi.

1968 yılında parlamenter demokrasi içinde mücadele eden sivil bir sosyalist siyasi parti olan TİP’i kriminalize etmeye çalışmanın, partiyi kapatmaya çalışmanın, devletin kafayı TİP’e takmasının, Meclis’te TİP’lileri Nazım Hikmet’i savundular diye dövmenin sonucu ne oldu?

Siyaset yerine şiddetin bir yol olarak popülerleşmesi, TİP’in gençleri kesmemesi, cuntacılık, silahlı sol grupların ortaya çıkması ve gençlerin radikalleşmesi…

Nazım Hikmet’e vatan şairi denmesine bile tahammülsüzlüğün sonucu ne oldu?

Gerçekten Moskova kontrolünde bir komünist hareketin güçlenmesi, DİSK’i ele geçirecek noktaya gelmesi…

Peki, sivil Doğu Mitingleri’ni parti kapatma gerekçesi yapmanın, Kürt meselesine sahip çıkan bir siyasi partiye tahammülsüzlüğün sonucu ne oldu?

Kürt meselesinde silahlı örgütlerin ortaya çıkması, PKK…

İsmet İnönü’nün dediği gibi; Ayıp değil mi? Günah değil mi? Millete acımaz mısınız?

- Advertisment -