Dün Demokrat Parti’nin başkan adayı Kamala Harris, Kasım 2024 seçimleri için başkan yardımcısı adayını açıkladı: Minnesota Valisi Tim Walz. Kamala Harris’in takım arkadaşı Walz, ortalama bir Amerikalının kalbini çalmak için adeta tüm tuşlara basmış bir siyasetçi: Emekli bir asker ve öğretmen, silah sahibi bir nişancı, avcı, Amerikan futbol koçu, muhafazakar seçmenin oyunu alan iş bitirici bir solcu, prompter kullanmayı dahi bilmeyen etkili bir hatip. Fakat en önemlisi, sosyal devletin güçlü olmadığı Amerika’da bütün okullarda öğrenciler için ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği verilmesini sağlayan çalışkan bir Vali. Kamala Harris, sadece Walz’ı seçerek orta sınıflara ve solculara göz kırpmadı, ayrıca İsrail’i çok yoğun bir şekilde destekleyen adayları seçmeyerek de Gazze için tepki gösteren Demokrat Parti seçmenini de rahatlattı.
Tatildeyim. Yıllık iznimi kullanıyorum. Bulunduğum (saklandığım) yerde televizyon yok. Çocukluğumdan, ilk 1960 Roma Olimpiyatlarını hatırlarım. Türkiye’de henüz televizyon yoktu. Bir deftere, gazetelerden bulabildiğim bütün sonuçları itinayla kaydetmiştim. 100 metre Armin Hary 10.2; 200 metre Livio Berruti 20.5; 400’de Otis Davis ve Carl Kaufmann 44.9 (foto finiş). Kadınlarda 100-200’de Wilma Rudolph. Şimdi internetten kontrol ederek değil, ezberden yazıyorum. Sonrasında, 1964 Tokyo (Don Schollander) ve 1968 Mexico City’yi (Dick Fosbury), Amerika’da, öğrenciliğim sırasında izleyebildim. 1972 Münih sırasında Mamak’ta hapisteydim. Çıktığımda, TRT vardı artık. 1976 Montreal’den itibaren hiçbirini kaçırmadım. Ama 2024 Paris’i ancak dün akşam, (kızım geldi de onun sayesinde) bilgisayardan izleme fırsatını buldum.
Evet, devlet güçlü olabilir. Kendine bağlı aydınlarla seferberlik ruhu içinde hareket edebilir. Ama bu, tamamen yeni, kendisini idealize ettiği bir dili yaratabileceği anlamına gelmez. Zorlamayla ve emir-komutayla yeni bir dil yaratılamaz. Velhasıl dil, emir ile hizaya sokulamaz. “Edebiyat Devrimi” de bunu bütün açıklığıyla ortaya koyar bir eser.
İsrail’in canice katliamları karşısında şoka düşmüş olarak insanlar, Batılı demokrasilerin sistematik ikiyüzlülüğünün ayırdına varıyorlar. Evet, bir şok hali içinde, zira bombalanan hastaneler, ateşe verilen çadır kampları, yüzlerce kurşun sıkılan çocuklar ve katledilen siviller karşısında böylesine bir şoka düşmemek elde değil. Ancak bu şok halinin bu defa Batılı olmayan ve demokrasiyi de bir kılıf olarak kullanmayan otokrasilere rıza ve meşruiyet yaratmasının önüne set çekmek gerekiyor. Zira, bir zulüm yek diğerine, “demokratik” sömürü “otokratik” sömürüye yeğ değil.
AYM Can Atalay ile ilgili işleme neden “yok hükmünde” demişti? Tek kelime ile “kanunsuz” olduğu için. AİHM ne dedi Yalçınkaya kararında? Yüzbinlere kanunsuz ceza veriyorsunuz! AYM de tutarlı olmalı ve siyaset tarafından ve böyle devam ederse halk tarafından “yok hükmünde” sayılmak istemiyorsa insanımızın mağduriyetlerini “yok hükmünde” saymaktan vazgeçmeli!