Romanya, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Rusya karşıtı adayları engellemek için demokrasiyi askıya aldı. NATO ve AB karşıtı siyasetçilerin adaylığı engellendi, Anayasa Mahkemesi soyut iddialarla radikal sağcı adayın kazandığı seçimleri iptal etti, iptal edilen seçimlerde birinci olan aday anayasal düzene başkaldırmaktan gözaltına alındı. Belki Putin’in istediği aday kazanamadı, ama Romanya demokrasi uğruna demokrasiyi askıya alarak Putin’e istediğini verdi ve giderek artan otokrasi rüzgarını besledi bile.
İkinci Mahmut ve Mustafa Kemal’in takip ettikleri projeden sonra zihinlerde uyanan soru şudur: “Batı-dışı modernleşme mümkün mü?” Ernest Gellner’e sorarsınz, batı modernitesi biriciktir, taklid edilemez, aktarılamaz, uyarlanamaz Nilüfer Göle, belki de bu durum tespitini göz önüne alarak bu soruyu sordu, üzerinde çalıştı, başkasının da bu soruyu bu kadar net sorduğuna muttali olmadım. Bu açıdan soru değerliydi, Ahmet Çiğdem neden bu soruyu küçümsüyor, anlayamadım.
Bir mert Kürdü bin tane serseri Türke tercih ederim ve bir mert Türkü bin tane serseri Kürde tercih ederim. Kürtlüğün veya Türklüğün bizzat bir değer olduğunu düşünen herkes nazarımda cahil insandır. Kürtlük ve Türklük başka “kazanılması gereken” şeylerin vesilesi olduklarında değer kazanırlar. Nedir bunlar? Adalet, eşitlik, özgürlük, haysiyet. Mesela Kürtlüğün inkarı bir zulüm, bir gadr olduğu için Kürtlüğün vurgulanması bir adalet eylemi haline gelir. Adalete hizmet ediyorsa Kürtlük gereklidir. Kürtlük tek başına ve bizzat özel bir statüye sahip birşey değildir.
Abdülhalik Renda’nın dönemin başbakanı İnönü’nün talimatıyla hazırladığı “Kürt raporu”, günümüze kadar uygulanmak istenmiş, birçok hükümet tarafından temel ilke olarak kabul görmüştür. Rapor şunu söylüyor: “Arazisinde iki milletin aynı kudret ve salahiyetle (yetki) hakim bulunması imkanını katiyen görmüyorum.” Şöyle özetleyebiliriz: Bu topraklar, yalnız Türklere yeter, başkasına yer yoktur. Bugün “Terörsüz Türkiye” diye tanımlanan yeni süreç, eski paradigmanın uygulama kabiliyetinin kalmadığının kabulü anlamına geliyor.
Sürece dair iki farklı tutum söz konusu: Bir kısım insan özünde sürecin başarısını arzuluyor ama süreç hakkında birtakım kuşkular ve korkular taşıyor. Fakat bir kesim de çeşitli gerekçelerle sürece açıktan karşı. Sürece omuz verenlerin, bu bağlamda, ikili bir sorumluluğundan bahsedilebilir: Biri, bu iki kesimi birbirinden ayırmak ve her birine karşı farklı bir dil kurmaktır. Diğeri ise, süreç karşıtlığın nedenlerini açıkça ortaya koymak ve bununla mücadele etmektir.