Ana SayfaHaberlerRÖPORTAJ | Öztekin Çaçan: “Bölgede ağa, aşiret lideri etkisi çok azaldı ama...

RÖPORTAJ | Öztekin Çaçan: “Bölgede ağa, aşiret lideri etkisi çok azaldı ama tekke, şeyh, mele etkisi hâlâ çok yüksek”

14 Mayıs seçimleri Doğu ve Güneydoğu'da nasıl geçecek? Önceki seçimlere göre bölgede neler değişti? Ağa, aşiret, cemaat, şeyh ve mele (molla) etkisi azaldı mı? Uzun zamandır bölge üzerine çalışmalar yürüten sosyolog-yazar Öztekin Çaçan: “Türkiye’de köylülük diye bir şey neredeyse yok artık. Köy yok ki köylü olsun. Artık o tanım ‘kırsal’ diye bir tanıma dönüştü. Tarımda makinalaşma, iç göç, sosyal mobilizasyon gibi birçok sebep kırsal alandaki ‘muhtaçlık’ ilişkisini ortadan kaldırdı. Dolayısıyla seçmen neden ağasını ya da aşiret liderini dinlesin ki?”

Diyarbakır doğumlu, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu Öztekin Çaçan, üniversite yıllarından başlayarak Özgür Gündem, Basnews gibi günlük ve haftalık gazete ve dergilerde çalıştı, köşe yazıları yazdı. Bölge üzerinde uzun zamandır araştırmalar yapan ve bölgeyi iyi tanıyan sosyolog-yazar Çaçan’la 14 Mayıs seçimleri üzerine konuştuk.

Bölge seçmen profilindeki değişimlerden başlayalım… Bölgede geçmişte çok etkili olan aşiret, cemaat, ağa, şeyh ve mele etkisi bugün ne durumda?

Saydığınız kesimlerin özellikle ağa, aşiret lideri, büyük aileler bağlamında seçmen üzerinde direkt etkileri gerçekten de çok azaldı. Ama tekke, şeyh, etkili meleler özelinde ise azaldığı görüşünde değilim.

Züğürt ağa filmini hatırlayın, seçimde ağanın partisi bir oy almış, Şeyh’in partisi ise geri kalan tüm oyları almıştı. Durum şimdilerde de tam böyle.

Dicle Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rüstem Erkan’ın Urfa seçimleri üzerine (2011) yaptığı açıklamalara bakılırsa “aşiret lideri” sıfatıyla “bağımsız aday” olarak seçime girenler seçimlerde resmen çuvallıyor. Hatta parti listelerinden gösterilseler bile “liderler”in çoğu kendi seçim bölgelerinden, güçlü oldukları ilçelerinden, köylerinden dahi fazla oy alamıyorlar. Ama bu durum bile bize zannımca çok fazla bir şey açıklamıyor. Ağalar, aşiret liderleri, büyük aileler aday listelerinde olsalar da olmasalar da parti teşkilatlarında kesinlikle çok güçlüler. Örneğin Diyarbakır’da hangi parti olursa olsun yönetimlerinde kimler var diye bir tarama yapın; eğer bölgeyi biliyorsanız soy isimlerin neredeyse tamamı sizlere çok tanıdık gelecektir. 

Dini otoriteleri temsil eden şeyhlerde, etkili melelerde ise durum farklı. Gerek bağımsız gerekse de parti listelerinden seçime girmeyi şeyhler eskiden beri pek tercih etmediler. Çoğunlukla dolaylı yollarla partileri ya da adayları desteklediler. Bazen de şeyh ailesinden gelen ama şeyhlik temsili taşımayan, yani “halife” olmayan kardeşler aday gösterildi ve desteklendi. Kimi zaman da zengin bir mürit desteklendi. Her şeyhin yakın olduğu bir parti veya aday olunca, bir şeyhin desteklediğine, diğer şeyh destek vermedi. Dolayısıyla genel tanım itibariyle “muhafazakâr” oylar hep bölündü ve gerçek etkisini gösteremedi.

Ama “başkanlık” sisteminde öyle olmuyor. Oylar bölünmeyebiliyor. Bu yüzden son iki cumhurbaşkanlığı seçiminde tarikat şeyhleri, açık açık parti ismi vererek desteklerini belirtiyorlar. Menzil şeyhleri buna örnektir. Bölgedeki hatta Türkiye’deki tarikatları hafife almamak lazım, bu yapılar azımsanmayacak güçteler.

Aşiret liderlerinin, ağaların etkilerinin azalmasını neye bağlıyorsunuz.

Türkiye’de köylülük diye bir şey neredeyse yok artık. Köy yok ki köylü olsun. Artık o tanım “kırsal” diye bir tanıma dönüştü. Türkiye’de kentli nüfus, devletin verilerinde % 92’ye ulaşmış durumda. Tarımda makinalaşma, iç göç, sosyal mobilizasyon gibi birçok sebep de kırsal alandaki “muhtaçlık” ilişkisini ortadan kaldırdı tabii. Dolayısıyla seçmen neden ağasını ya da aşiret liderini dinlesin ki.

Buna “bölge” açısından yıllardır süren “düşük yoğunluklu savaş” koşullarını, kentleşmeyi, orta sınıflaşmayı, HDP gibi sınıf üstü, bir anlamda “merkez”de duran siyasal kurumsallaşmaları ekleyin, durum anlaşılır oluyor.

Aslında daha önemli bir şey de şu: Kürt toplumunda “birey” olma durumu, öz farkındalık çok arttı. Mesela sosyal medya, bireysel cep telefonu birey olmayı dolayısıyla da toplumsal değişimi besleyen önemli faktörler. Yine mesela özellikle fakir ailelerde gençler kendi gelirlerini kendileri elde ediyor; aileleriyle bile maddi yönden “muhtaçlık” ilişkisi kalmamış. Pizzacı, inşaat işçisi, seyyar satıcı olarak çalışan bir sürü Kürt genci var. Dolayısıyla Kürt emek piyasasında ciddi bir “prekarya” olma durumu da var. Bu da birçok şeyi değiştiriyor. 

Ailesine bile muhtaç olmayan insan ağasını, aşiretini niye dinlesin?

Bölgede seçmen üzerinde ağa, aşiret,  şeyh, mele etkisi en fazla hangi illerde var?

Aslında her ilde az ya da çok var ama bana sorarsanız il bazında Urfa başı çeker. İlginç bir zihniyet var Urfa’da. Bu mantaliteyi besleyen de birçok durum var tabii. Mesela belirli ilçelerinde toprak pek bölünmemiş, çok geniş tarım arazileri hâlâ büyük ailelerin, aşiretlerin elinde. Bunun yanında öteden beri toprak ağaları, aşiret liderleri ve geleneksel dini otorite, özellikle sağ partilerde birleşerek topyekûn ayakta kalmayı başarmıştır. Sözünü ettiğimiz kesimler su gelince (GAP), daha da zenginleşip, siyaseten daha da güçlendiler. Sonunda Urfa, zenginlerin zenginliğini de kendilerinin fakirliğini de  (din, parti ilişkisi yoluyla) benimsemiş fakirlerin diyarı. Yine Urfa orta sınıfların her kesim ile uzlaşabildiği ilginç bir şehir oldu. Tönnies’in sınıflama kriterleriyle bazen cemaat, bazen de cemiyet formlarında yaşayıp gidiyorlar. Zenginleşiyorlar ama modernleşemiyorlar.

Urfa’yı anlamak için Ahmet Arslan’la yapılmış nehir söyleşi kitabı “Bir Ömür Düşünmek”i okumak çok iyi bir başlangıç olabilir.

Gözlemlerim devamla şu şekilde; il genelinde Araplar, Kürtler ve şehirliler nüfus, ekonomik güç, bazen de kültür olarak biribirlerini dengeledikleri için, bir türlü yenişemiyorlar. Bütün bu kesimler din, ümmet, devletçilik gibi işlevsel ortak alanlar, kabuller ile çıkar birlikteliklerini sürdürüyorlar. Son kırk senede neredeyse hep sağ partiler iktidar olduğundan, çıkara dayalı Urfalı olma hali hep devam ediyor. İlginç bir kent, mesela Urfa 5M Migros’ta içki satışı yok. Kapitalizmin mantığına uymuyor ama Urfa’da oluyor. Birinci ağızdan ilk duyduğumda inanmamıştım ama teyit ettim öyleymiş.

Peki geleneksel formlar; ağa, mele, aşiret lideri, büyük ailelerin seçimlere etkisi bu kadar zayıflamışsa önümüzdeki seçimlerde seçmen dinamiklerini ne belirleyecek.

Aslında bu dinamikler tamamıyla ortadan kalktı demiyorum, şekilleri değişti, çağa uyarlanmış formlarda yeniden ortaya çıktılar demek istiyorum. Biraz daha açayım.

Kürt toplumunda mele ve şeyhlerin oyları azalmamış bir kere; bu eskiden de etkiledikleri mürit oyları kadardı şimdi de öyle. Yani bir şey değişmemiş. Ne kadar mürit varsa o kadar da oy var. Bu noktada mesela Nakşilerin, Kadirilerin mürit sayısı artmışsa seçmen sayısı da artmış demektir.

Ama sahneye yeni çıkmış, şehir dindarlığı diyebileceğimiz kentsoylu bir şeyler de var. Bunlar genelde zikir geleneği olmayan dindarların oluşturduğu, Nurcular, Haksöz çevresi gibi, bazen fikir kulübü, bazen bir STK gibi çalışan dini örgütler… Ya da son kertede parti olarak örgütlenmiş HÜDA  PAR gibi yapılar var.

Sonuç itibariyle Prof. Dr. Mesut Yeğen’in de yaptığı araştırmalar ve daha birçok çalışma gösteriyor ki Kürtler dindar ve muhafazakâr bir toplum. Bu karakterlerini eskiden olduğu gibi şimdi de koruyorlar. Ama tekke gibi bazı eski formları terk edip parti, dernek, vakıf gibi yeni formlara yönelmiş durumdalar.

Bütün bu yeni dini yapıların tamamının sosyal tabanını ise, köyden kente göçmüş en fazla ikinci kuşak sayılabilecek insanlar oluşturuyor. Yani diğer bir deyişle, aşiret bağları kopmuş, soy sop aile bağları gevşemiş, köyden kente göç etmiş yeni kentliler yeni dindarlığın sosyal alt yapısını oluşturuyor. Tipik bir “muhafazakârlığın yeniden kurulumu” olayı var. Ve tabii ki seçimlerde onların da kendilerine göre tercihleri var. Çoğunlukla seçimlerde bu gruplar da ortak hareket sergileyip oyları tulum halde bir tarafa verebiliyorlar.

Bir tarikat ya da cemaate bağlı olmayan dindarlarda ise tercihler muhtelif.

Ne gibi tercihler mesela?

Mesela tamamı eskiden olduğu gibi sağ görüş içerisinde yer almıyor. AK Parti gibi sağcı partilere oy verdikleri gibi dindar olup, HDP’ye de oy veren birçok dindar Kürt seçmen var. Hatta KONDA’nın, 2018’de yaptığı Kürt seçmen analizine göre bu sayı hiç de az değil. 

Ama başkanlık sistemi, % 50+1 seçimi özelinde tercihini sadece ümmet, refah, kalkınmacılık bağlamında değerlendirip, Türkiye’deki cumhuriyetçi ya da demokrat olmayan sağ ile, içinde neredeyse ırkçı sayılabilecek milliyetçilerin de yer aldığı Cumhur İttifakıyla ittifak edenler de var.

CHP rüzgârı HDP’nin oylarının bir kısmını kendine çekebilir mi? HÜDA PAR’ın cumhur ittifakına dahil olması ittifaka neler kazandırır neler kaybettirir?

Ben HDP tabanından CHP’ye oy geçeceğini sanmıyorum. Cumhurbaşkanı seçiminde ise bence HDP’li seçmen çoğunlukla Kılıçdaoğlu’na oy verecektir. Milletvekili seçimlerinde HDP zaten baraj sorunu (%7) yaşamadan, kurduğu ittifaklarla %12 -14 arasında bir sonuçla ipi göğüsler diye düşünüyorum.

HÜDA PAR Cumhur İttifakı’na oy kazandırmaz ama bölge özelinde söylüyorum, bence kayıp da ettirmez. Seçimde olaylar muhalefetin lehine gelişir ve AK Parti oylarında çözülme başlarsa bütün sonuçlar, tahminler her şey değişir. Eğer olası bir çözülme Millet İttifakı’nda yaşanırsa bölgede HÜDA  PAR’ın da olumlu yönde etkilendiği çok değişik sonuçlar çıkar. Kesinlikle Türkiye’nin sonuçları en zor tahmin edilen ve her açıdan en önemli seçimi 14 Mayıs seçimleri olacaktır. Seçmen, Yeşil Sol Parti’ye oy verdiği halde D’hondt sisteminin cilvesi olarak AK Parti listelerinde yer alan HÜDA PAR adaylarını da meclise gönderebilir. Olmaz demeyin, belli olmaz. Anayasa Mahkemesi’nde süren siyasi yasak davası meselesini unutmayın. Seçimden sonra 2011’deki Oya Eronat, Hatip Dicle olayına benzer mazbata krizleri bile yaşanabilir.

___________________

Şehmus Damar, Diyarbakır’da doğdu. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve çevirileri yayımlandı. Şimdilerde Tigris Haber gazetesinde çeşitli konularda yazılar kaleme alıyor.

- Advertisment -