Bireysel menfaat ile toplumsal menfaat arasında bir çelişki olduğunda hangisinin tercih edilmesi gerektiği sorulsa, insanların çoğu toplumsal menfaat der. Bu soruya muhatap olanlar, asıl düşüncesi öyle olmasa bile karşılaşacağı tepkilerden korkarak toplumun menfaatini daima bireysel menfaatinin önüne koyacağını beyan eder.
Ancak, bireysel çıkarla toplumsal çıkarı karşılaştırmak elmalarla armutları toplamaya benzer. Bir bireysel çıkar bir başka bireysel çıkarla karşılaştırılabilir. İhtilâf aynı türden olan şeyler, yani bireysel çıkarlar arasında söz konusu olabilir. A’nın çıkarı B ile çatışabilir. Bu durumda bireysel çıkarları tek tek teşhis etmek ve karşılaştırmak mümkündür. Bireysel çıkarlar somuttur. Genellikle kısa vadelidir ve ekleme, çıkarma gibi işlemlere tâbi tutulabilir. Toplumsal çıkar farklı özelliklere sahiptir. Bireysel çıkarın olduğu anlamda bir çıkar olamaz, çünkü bir birey gibi teşhis edilebilir ve diğerlerinden farklılaştırılabilir bir beşerî varlığın gözlenebilir menfaatine benzemez. Toplumsal çıkar içinde birbirleriyle çelişik çok sayıda bireysel çıkarı barındırır.
Toplumsal çıkar elbette var; ancak elle tutulur bir maddî özle değil, toplumsal düzenle ilintili. Toplumsal çıkar, bireylerin kendi kişisel çıkar arayışlarının mümkün olmasını sağlayan çerçeveyi teşkil eden ve koruyan beşerî kurumların – kuralların — yaşaması ve yaşatılmasıdır. Örneğin özel mülkiyetin mevcudiyeti ve hukukî koruma altında olması tüm toplumun yararınadır, çünkü mülkiyet ve mülkiyete dayanan hukuk insan davranışlarını regüle eder; böylece toplumsal hayatın savaşa dönüşmesini engeller ve bir sosyal düzenin oluşmasına katkıda bulunur. Fakat bu düzen içinde bireylerin mülkiyet sahipliği durumları değişir. Birilerinin mülkiyeti artarken birilerininki mutlak veya nispî anlamda azalabilir. Ancak, bireyler arası mülkiyet değişimleri ekonomik hayatı sıfır toplamlı merkantilist bir oyuna dönüştürmez; normal şartlar altında toplumdaki toplam mülkiyet miktarı artmaya devam eder. Düzen içinde bireylerin kişisel çıkar arayışı toplumsal faydaya zarar vermez, zira toplumsal çıkar toplam mülkiyet miktarının artmasındadır.
Bireysel çıkar ile toplumsal çıkar arasında meşru ve anlamlı bir karşılaştırma yapma ve bundan kamu politikası için sonuçlar çıkarma imkânı yoktur. Peki, hem entelektüel hem sosyal hayatta böyle anlamsız bir karşılaştırma sorusu niçin ve nasıl sorulabiliyor? Bunun sebebi, kişisel çıkar arayışının daima başkalarının pahasına yapılmak zorunda olduğu yolundaki yaygın — ve yaygın olduğu ölçüde yanlış — inançtır. Hem akıl hem tecrübe bu tür bir “başkalarına zararlı” çıkar arayışının mümkün ve mevcut olduğunu gösteriyor. Ancak bu, piyasa mübadeleleriyle değil, mübadelelerin siyasileşmesiyle, daha doğrusu siyasî hüviyetli gelir-kaynak transferleriyle vuku buluyor.
Özgürlükçü bir siyasal düzende mübadele yapma gücünün teorik eşitliğine ve pratik değişkenliğine karşılık, siyasî süreçler eşitsizliğe ve sabitliğe dayanır. Şöyle de denebilir: Siyasî güç bireyler arasında eşitsiz dağılır. Bu yüzden, siyasî yol ve mekanizmalarla birilerinin bireysel çıkarının artırılması, başka birilerinin bireysel çıkarının azalması anlamına gelir. Oysa, piyasa düzeninde bireylerin kişisel çıkar arayışı başka bireylerin kişisel çıkarlarının da artırılması anlamını taşır. Böyle olmasa, bireyler mübadele ilişkilerine girmez.
Siyasî işlemlerin kaçınılmaz olarak birilerinin birilerine karşı zor kullanması anlamına gelmesine karşılık, piyasadaki mübadeleler gönüllülüğe dayanır. Siyasetin tekelciliğinin zıddına, kişisel çıkar arayışına dayalı piyasa çoğulcudur; hiçbir tüketiciyi tek üreticiye, hiçbir üreticiyi tek tedarikçiye mahkûm etmez. Piyasada kişisel çıkar arayan, bunu hâliyle başkalarından elde edecektir. Muhatabının bunu yapmayı kabul etmesi için kendi kişisel çıkarının da karşılanacağını bilmesi gerekir, yoksa karşılıklı ilişkiye girmekten imtina eder. Piyasalarda sayılamayacak kadar çok işlem gerçekleşir ve bireylerin kişisel çıkarları tek istikamette değil hep farklı istikamette artmaya meyleder.
Toplumsal çıkar, uzun vadede bireysel çıkar arayışlarını regülasyona tâbi tutan ve istikrarlı kılan kurum ve kuralların muhafaza edilmesidir. Bu kural ve kurumların oluşturduğu çerçeve içinde bireysel çıkar arayışları toplumun çıkarlarını geliştirir. Bu ikisi birbirinin zıddı değil tamamlayıcısı ve teşvik edicisidir. Biri diğerine tercih edilemez, edilmesi gerekmez; biri için diğerinden vazgeçilmez, vazgeçilemez.