Linç hadiselerinde artış oldukça insanlar hem hayret ediyor hem de linci hakettiği lince tabi tutuyor: kınıyor ve lanetliyorlar. Linç çoğunlukla bir barbarlık olarak görülüyor. Gerçekten bir barbarlık olup olmadığı sorusu pek sorulmuyor. Çünkü bu soruyu sormaya lincin ahlaken çirkinliği pek izin vermiyor.
O yüzden Türkçede lincin hakkıyla anlaşıldığı bir metne (Tanıl Bora’nın değerli çalışması dahil) tesadüf etmiş değilim. Metinler genelde linç pratiklerinin tarihsel bir dökümü, sürekliliği, politik kullanımları vesaire gibi çerçevelerde ele alınmış gibi görünüyor. Lincin kavramsal ele alınışlarında bile lincin linç edilmesi vuku bulduğundan, lincin teorik olarak hakkıyla anlaşıldığını düşünmüyorum. Peki, şart mı lincin mahiyetini anlamak? Kötülüğü bariz olan bir davranış biçiminin mahiyetini anlamak şart olmayabilir. Ahlaken lanetlemek yeterli olabilir gerçekten. Ama işin teorisi ile ilgilenenler açısından linci anlamak, onun ahlaken basitçe kınanmasından fazlasını gerektirir.
Linç geleneksel bir cürüm değil modern bir hadisedir. Klasik anlamda bir barbarlık değildir. Modern bir organ spazmıdır diyebiliriz. Linci hakkıyla (ve sosyolojik açıdan teorik olarak) anlamak için, linci irtikap eden “özne”nin mahiyetini tartışmamız gerekir. Lincin ortaya çıkması için kitle denilen yeni ve atomize insan birikintisinin ortaya çıkması gerekiyordu. Bireyden sonra ama toplumdan önce bir yerde, inzibatî dizginlerinden boşalan kopuk (it-kopuk veya ipsiz-sapsız anlamındaki) bir kitlenin yol açtığı infial ve şiddete linç diyoruz. Modern hukuk gözlükleri ile bakan nazarlara bu şiddetin bir canavar olarak görünmesi, bir tesadüf değildir. Linci irtikap eden beden, tıpkı Frankenstein’ın bedeni gibi, yarı tutmuş dikişlerle birbirine bağlı gevşek ve birey-ötesi bir cesamete sahip bir organlar nebulasından oluşmaktadır ve bu muhakemesiz bireylerin toplamı gerçekten tamamlanmamış bir bedendir, yani canavardır. Canavar tam olarak birey-ötesi bir “aşırı” bedenin taşkınlık ve tamamlanmamışlığına verdiğimiz isimdir. Lincin bir vahşet yani barbarlık olarak bizi hayrete düşürmesinin nedeni, fail(ler)i radikal bir kötülüğü irtikap eden birey insanlar olarak görmemizdir. Halbuki linçte fail artık ne birey(ler)dir, ne de henüz toplum.
Linç genellikle yarı-pişmiş toplumda veya iktidar tekelinin çözülme momentlerinde zuhur eder. Modern bir hadisedir ve tamamlanmamış bir toplum veya canavar olarak ipi-kopuk kitlenin (yani henüz tam beden olmamış dokunun) irtikap ettiği bir cürümdür. Zahiri aktörlerinden daha büyük bir kötülüğe verilen bir isimdir. Suçun büyüklüğü, suçluların adiliği karşısında vicdanlarımızda rahatsızlığa yol açar. Çünkü linç suçu, görünürdeki işleyicisinden daha büyüktür. Aynı şekilde bir kitle suçu olarak linç, içinde vuku bulduğu toplumda varlığı ümit edilen sağduyudan mahrumdur. Sağduyu suça yetişemediği için, modern nazarlar linç suçunu medeni insana yakıştıramazlar. Barbarlık olarak tasnifin sebebi odur.
Linç, modernlik ve kötülük bahsi daha geniş tartışılmayı hakediyor, ama şimdilik bu kadar ile yetinelim.