Bir köpek insanı ısırıyorsa değil bir insan köpeği ısırıyorsa haber değeri vardır gibi bir şey oldu. Galatasaray-Trabzonspor maçı hepimizin yapmak isteyip de o olanağa sahip olamayışımızın kahrıyla kıvrandığımız bir ‘atraksiyon’la sonlandı. Bordo-Mavili ekibin oyuncusu Salih Dursun isyanını elindeki kırmızı kartı yine hakeme doğru tuttu ve ona dışarıyı gösterdi.
Olacak ya yine hakeme yönelik bir saha içi protestosunu Trabzonsporlu bir futbolcu yapmıştı zamanında. 1976 yıl… O zaman Türkiye 1. Lig’i deniyor ligimize. Ankaragücü-Trabzonspor karşılaşıyor. Maç 2-1 ev sahibi takımın Ankaragücü maçı galip götürüyor. Ancak maçın sonlarına doğru Trabzonspor bir gol daha buluyor ama maçın orta hakemi Doğan Babacan golü geçersiz sayıyor. İşte o anda Bordo Mavililerin ‘Fırtınası’ Ali Kemal’i (Denizci) kramponlarını çıkarıp orta sahaya çöküp/oturuyor.
Maç bir yandan devam ediyor Ali Kemal yerde oturmaya devam ediyor. Ona göre bariz gol hakem Babacan’a göre değil. Bir iki itiraz sonunda baktı olmuyor Bordo Mavililerin ünlü Ali Kemal’i yerden kalkmamacasına oturdu çim zemine. Bu kez ikaz hakemden ve arkadaşlarından geldi ama Ali Kemal bana mısın demedi. Maçın bitimine beş dakika vardı. Teknik Direktör A.Suat Özyazıcı Ali Kemal’i dışarı aldı ama yerine de başka bir oyuncu sokmadı.
GELELİM BU GÜNE… Sezon başından bu yanma herkes hakemlerden yakınıyor. MHK ve hakemler üzerinden restorasyon süreci yaşandığı bir gerçek. Genç hakemlere daha çok şans tanınacağı ve yakın tarihte yarı profesyonelliği aşacak bir düzenleme… Benzer girişimlerin ne MHK ne de hakemler açısından iç açıcı görünmediği bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Bir maçın değerlendirmesi aslında ligimizin, futbolcu, hakem, yönetici ve taraftar tipolojisi/yapısı hakkında derin izlemeler/gözlemler yapabilme şansı veriyor insana. Derdiniz buysa tabi… Bizim amacımız bağcıyı dövmekten çok üzüm yemek ama ortalıkta bağ da bağcı da kalmayacak bu gidişle.
Saniyenin binde biri kadar kısa anlarda ve zaman dilimlerinde karar verebilme yetisine sahip yaygın deyimle ‘rasat gücü yüksek belagat sahibi insanlar’ gerektiriyor hakemlik denilen şey. Bu görünmeden çok uzak olduğumuz tartışma götürmez bir gerçek. Civar/çedar böyle mi bilmiyorum ama muhakeme yeteneği bu kadar zayıf bir insan topluluğunun bu kadar ‘hayatiyet’ taşıyan bir mekanizmada yine bu kadar kilit yerde görevlendirilmesi kendilerinin değil seçicilerin/karar vericilerin suçu olsa gerek. Onların ‘elimizdeki malzeme bu!’ deme şansları yok. Ama onların ‘kalite ve kandite’ diye bir dertleri de yok.
Galatasaray-Trabzonspor maçında ilk kararların yanlışlığı sonraki bütün kararlarlın yanlışlığını getirdi. Yani maça hakem açısından ‘zincirleme kaza’ olarak adlandırmak yanlış olmaz.
Peki bir futbolcunun; yani bütün işi kafa ve fizik olarak bütün bu ritüeli hakemin de doğru/yanlış kararlarını absorbe ederek/taşımayı bilerek sahada yer alması, müsabakanın en sağlıklı biçimde bitirilmesi gerektiğinden haberi yok mu?
Özellikle Trabzonsporlu Cavanda’nın penaltıya sebebiyet verdiği hareketinden sonra-karar yanlış olabilir-hakemi yemeye! Kalkması, takım arkadaşı Aykut’un yine hakemi tehdit ederek üzerine yürümesi bence aynı isyanı/protestoyu on yıllar önce yapan Faroz delikanlısı Ali Kemal’i bile üzmüştür/germiştir.
Burada bir iki sözüm olacak futbolculara; Hakemin üzerine yürüyemez hakemi tehdit edemezsiniz. Size düşen rakip takımı verili kurallar içinde yenmek, altetmek, geçmek, maçı koparmak olmalı. Hakem rezaletinin yargıcı sen olamazsın. Kimseye şirin görünmek zorunda değilsin, takdir edileceğin yer becerilerini sergileyeceğin zaman dilimindeki alandır.
Bordo Mavili ilk isyancı futbolcu yani Cavanda ve Aykut’un tavrı ‘fırtına/ihtilal/efsane’ takımın bugünkü temsilcileri olamaz. Bordo-Mavililerin kaptanı Onur bütün arkadaşlarını yatıştırmak istedi. Cavanda’nın ve Aykut’un kaptanlarına karşı tavırları da kabul edilemez.
Trabzonspor Anadolu kalkışmasının öncüsü olmak istiyor ya da kendini öyle görüyorsa Salih’in hakeme çektiği kırmızı karta adını yazdırmalıdır. İsyan odur, anlamlı olan odur, felsefe taşıyan tavır odur. Trabzonspor’un başkaldırı ruhu dediği şeyin altını çizecek karakter o kırmızı kartın hakeme gösterilmesinde gizlidir. Bunu bir kenara koyuyoruz. -Futbolcularının rakipleri 7 kişiye düşünce atak yapmaktansa topu dolaştırmalarını övgüyle ama taraftarlarının 7 kişi kalmış rakip takım için ‘3/3/3’ tezahüratlarını da Galatasaray’ın eksi hanesine yazıyoruz…-
Hakem baştan aşağı yanlış kararlar almıştır, verilmeyen penaltılar bir hak gaspı doğurmuştur, kırmızı kartların gelişim biçimi tümüyle hakemin kendi hatası ama sonrası tamamen ‘mağduriyet yaşadıklarını savlayan futbolcularındır!’ Cavanda’nın ve Aykut’un şunu kendilerine sorması gerekiyor; Takım kaptanımız Onur saha içi problemlerin giderilmesi için var. Biz önce onun ne yapacağını beklemek zorunda değil miyiz? İkisi de 70’lerin efsane kadrosundaki Turgay ve rahmetli Kadir Özcan’dan ve hele ki Mehmet Cemil’den büyük değil! Yapı olarak da oyun anlayışı ve beceri olarak da… Takım kaptanının nasıl bir işlevi olduğunu bir kez daha yerinden okuyup sahibinden dinleseler iyi olacak.
Futbolumuzun doğası bozulmuş, duygu yerini paraya azim ve kararlılık yerini mafyöz ilişkilere saha içi ve dışı centilmenlik yerini mahalle kabadayılığına bırakmıştır. Karışıklıklar ve olmazlıklar bir kılıç darbesiyle çözülebilseydi savaşlar haklı eylemler olurdu. Futbol denilen oyunun en elemanter öğesi centilmenliktir.
Son sözüm de Mustafa Denizli’ye; kırmızı kartların neden olduğunu göremedim diye demeç verdi deneyimli hoca. Daha önce kartların uçuştuğu kendi aleyhine biten bir karşılaşmanın ardından ‘hakem bizi doğradı!’demişti.-ya da bu anlama gelen bir şeyler- Bu memlekette hakkaniyet duygusu sayenizde çözülüyor sayın hocam! O gözleriniz keşke dünkü kartların nedenini de görebilseydi…
Çok mu safım?
Olmaz böyle şey?
Sen de çekirdekçi tarftarsın!!!
Ööle olmuyor o işler değil mi?
Evet sizin yaptığınız gibi böyle oluyor. Futbolcularınızla, taraftarınızla, hakemlerinizle, yöneticileriniz ve yönetim anlayışınızla ‘tarihin bu soylu arenasından!’ silinip gideceksiniz…
Umut pas tutmaz…