Futbolda kendiliğinden yetenekli futbolcular için çok sık kullanılan bir terim var ''Allah vermiş!'' Yani kulun bi katkısı yok. Böyle ''topçulardan'' biri Emre Belözoğlu.
Yalnız gelinen nokta gerçekten Allah'ın verdiğine ne kendisinin ne de başka bir kulun katkısı olmadığını göstergesi. Fatih Terim'den Leeds maçında gördüğü kırmızı kart sonrası yediği tokat da katkıyı neresinden aldığının…
Bir fenomenden söz ediyoruz. Taşıdığı misyon ve sergilediği futbolla uzak yakın bir alakası olmayan 'pozisyon alışlarının' karşılığı oldu bu hayat.
Feribotta Beşiktaşlı taraftarla giriştiği kavgayı hatırlayalım. Ezeli rakip taraftarı da olsa başka bir futbolcuya-belki de hiç bir futbolcuya-gösterilmeyecek bir tepki var Emre'ye. O kavga bunun yansıması. Emre'ye "salça olmak" herkesin içinden bir kere geçmiştir eminim. Çünkü onun 'salça' oluşları gına getirmişti millete.
Sergen ve Rıdvan
Sergen Yalçın ve Rıdvan Dilmen için-mesela- sadece şu söylenebilir; ''Aah haşarı çocuklar. Erken mahrum ettiniz bizi kendinizden!" Ama Emre Belözoğlu için söylenecekler iyi niyetin efsane topçular için söylenenlerin sınırlarını aşacaktır mutlaka. Fenerbahçe'ye transfer olduğunda hem Fenerli hem Galatasaraylı 'hastaların' memnuniyetsizliğini dün gibi hatırlıyorum. Yaşananlar bu endişenin yersiz olmadığını zamanla gösterdi.
Bunlar dışarıdaki yaşantısından kareler. Ya içeride; çim sahanın üzerinde? Başka türlü değildi aslında. Ve ama ve fakat bu kadar topa hakim olmak konusunda mahirliği ve oyun becerisi olan bir futbolcunun taraftar tabiriyle ''heykeli dikilmiyorsa'' vardır bir bilinen değil mi? Gergin yüz, sinirden faltaşı gibi açılmış gözler, gerilen adaleler, sallan parmak… -Aaah o parmak- O anlara harcadığı enerjinin yarısını kendisine oyununa harcasa tartışmasız başka türlü bir hayat olacaktı onunkisi.
İlk gözağrısı: Galatasaray
İlk yılında forma şansı bulamasa da 'pişme' yılıydı Emre'nin. İkinci yıl ise 'hamdım/piştim' diyeceği dönem oldu. Hem lig maratonunun yarısında ilk kadrolarda oldu hem de az da olsa gol buldu. 2000 yazında bir maçta -muhtemel ki Erzurumspor maçıydı- sol kanattan önüne açılan topa hem de orta sahanın derinlerinden çıkıp yatarak yaptığı kesme, çiçeği burnunda transfer Jardel'e 'pasta' olmuş Brezilyalı esmer de Emre'nin şık pasıyla Türkiye'deki ilk golünü atmıştı -o pastaya krema yapmıştı diyelim.
Ve yine hatırlayalım ki Emre Belözoğlu; Türkiye Kupası'ndan UEFA ve Süper Kupa'ya uzanan Galatasaray macerasının 'kadro adamlarından' biridir ve sıralamada yukarılarda bulunmaktadır. Bu tartışma götürmez ''topçuluğunun" ardındaki yenilmez/yutulmaz tavırları olmuştur bizi rahatsız eden. Akli bir şey aramak belki bizim yanılgımız; akıl ve mantıkl işi şeyler söylemesini beklemek. Söylemenin ötesinde bir kaptana yakışır gibi yaşamasını ve davranmasını istemek.
Fatih Terim tokadı
2000 baharında oynanan Leeds maçı Galatasaray'ın efsane maçlarından birisi. İstanbulda iki Leeds taraftarı çıkan kavgada öldürülmüş, maç sadece bir maç olmanın ötesine taşınmıştı. Elland Road'a çıkmak yürek istiyordu onu da Galatasaray yapmıştı; siyah formalarla ısınmaya çıktılar, sahanın ortasına ellerindeki çiçekleri bıraktılar. İlk yarının ortalarıydı. Gerilimi kaldıramayan tek Galatasaraylı oyuncu öne çıktı, o zamanın genç Emre'si rakibine hallice girince maçın her ana ve şeye hazır hakemi kırmızı kartını çıkarmıştı. Ağlamaklı saha kenarına gelen Emre'ye bir tokat akşetti Fatih Terim. Ustasının çırağına 'nakşedeceği' türden bir tokat. Yaşamının ve tüm algılarının bundan sonra değişeceğini ummuştuk. Hiçbir şeye yaramadığı ortada. -O tokadın sadece bir mecaz olarak buraya alındığı gün gibi aşikâr kabul edilsin-
İtalya günleri
Büyük işler yaptı İtalya'da… İlk iki yılı lig maçlarının yarısında sonra neredeyse tümünde yer aldı. Çizme'deki 3. yılında Pirata d'Oro (Altın Korsan) ödülünü kazanan 16 futbolcunun ardına adını yazdırdı. Bir orkestra gibi yönetiyordu takımını ve aldığı ödülü yanı başına koydu sadece. Bu ödülün ağırlığını taşımak başkalarının işiydi. Bu durumdan bile akli bir şeyler çıkarmak aklından geçmedi Emre'nin. 16 yaşın heyecanıyla söylediği gibi; 'İhtiyacı olanların daha azimli olması gerektiği!' doğruydu. Ama kişilikle kimlik tamamen farklı şeylerdi. Bu ayrımı yapabilecek ne 'dur'u ne de 'durağı' yoktu Emre'nin.
İngiltere'de Premier gerginliği
Bence kendisiyle başedemeği o meşum sakatlığı başladı Emre'nin. İtalya'da son yılıydı ve adalesinde bir kez daha iyileşemeyecek o 'gerginlik' bütün yaşamına yansıdı. Saha içi ve dışı gerginlikleri mafyavari tavırlara ulaşsa da bunun Çırçırlı o bücürün 'hocalarından' devraldığı bir şey olduğunu düşünmüyorum. Memlekette paranın ve şöhretin yoluna -özellikle genç insanlarda- bu tür tavırlar döşenmiştir mayın gibi. Emre'nin her adımında patlamasının nedeni de bu işte. İngiltere'deki günleri bu geginliklerle anılacaktır. Premier Lİg'in sıkı ekiplerinden Newcastle'da oynarken Everton'lı Yobo'ya yaptığı hakareti Boltonlu oyunucu Diouf ve Watfordlu Bangoura'ya tekrarlayınca hakkında dava açıldı. Kendisini şöyle savundu; "Oda arkadaşım Obafemi Martins de bir siyahi, Nijeryalı . Böyle bir şeyi kesinlikle yapmadım." Olaylar 2007'de İngiltere Futbol Federasyonu'nun başvurusu üzerine mahkemeye taşınsa da Emre suçsuz bulundu. Ancak bir şey vardı ki ayrılma zamanı gelmişti.
Ver elini Fenerbahçe
Fenerbahçe'ye herkesi şaşırtan bir zamanlamayla transfer oldu Emre. Gelişinin ardından kısa bir zaman sonra da takımın kaptanı oldu. İlginç ki İngiltere'de kapıştığı Yobo şimdi takım arkadaşıydı. ''Takım arkadaşına'' o dönemlerde kem söz söylemediğini cümle aleme kanıtlamak için bir basın açıklaması düzenledi. Aynı masada oturdular ve Yobo böyle bir şeyin olmadığı, asla ırkçı küfürler etmediğini söyledi. Bu bile Emre'nin gerilim taşımada ne kadar 'beceriksiz' olduğunun göstergesiydi bizce.
Bu türden beceriksizlikleri! devam etti. Bu kez Trabzonspor'un esmeri Zoccora aynı gerekçeyle tepki gösterdi 'bücür'e. Ve ilk kapışmanın ardından başka bir maçın seremonisinde Emre'nin elini sıkmadı Zoccora. Tabii ki Emre yaptığı açıklamayla böyle bir şey söylemediğini ifade edecekti; etti de… Bütün esmerler bir olup sarmışlardı 'kaptan'a… Türkiye Futbol Federasyonu bu kez İngilizler gibi yapmayacak Emre iki maç ceza alacaktı.
Ardından Atletico Madrid transferi geldi Emre'nin. Birileri 'git biraz hava al gel sonra' demiş olmalı. Nitekim ilk yarının sonunda tekrar Fenerbahçesine geri döndü. Sular biraz durulmuş görünüyordu ama hırçınlıkları hiçbir zaman bitmedi. Sakatlığı ve sosyal çevrenin baskısı dayanılmaz bir hal almış, antiEMRE gruplar doğmuştu tribünlerde.
2013-2014 sezonundaki Galatasaray karşılaşmasında gördüğü kırmızı kart sonun geldiğinin göstergesi olmuş olmalı ki, Fenerbahçe Yönetim Kurulu 'gerilimin' artık kaldırılamaz bir durumda olduğu kanaatine varmış! olmalı ki önümüzdeki sezon yolların ayrılacağını yeni teknik direktörün isteğine saygıya bağlamış ve 'kaptan' ile yollarını kesin olarak ayırdığını duyurdu.
Emre kendisine teklif edilen teknik kadro görevini nazikçe!!! reddetmiş futbol yaşantısına ülke sınırları dışında devam edeceğini söylemiş.
Zorlama bulduğumuz bu kararını saygıyla karşılıyor yaşamının geri kalan kısmında 'gerilimsizlikler' diliyoruz kendisine. Futbolunu zevkle seyrediyorduk 'oynadığı' zamanlar. Ama onu uzaktan sevmek aşkların en güzeli…