Kıbrıs Havadis gazetesinin genel yayın yönetmeni Başaran Düzgün bundan böyle yazılarıyla Serbestiyet’te olacak. Başaran Düzgün’ün Serbestiyet’teki ilk yazısı şöyle:
Sedat Peker açıkladı da Kutlu Adalı’yı Rumların öldürmediğini öğrendik.
Rahmetli Rauf Denktaş, askerlere ve derin devlete kol-kanat germek için “Adalı’yı Rumlar öldürdü” demişti.
General Sabri Yirmibeşoğlu da açıklayacaktı ki Bayraktar Camisini Rumlar değil Türkler yakmıştı.
“Halkın milli ve manevi duygularını harekete geçirmek için cami bile yaktık” demişti.
Doğrudur.
Halkın “milli ve manevi duyguları” galeyana gelmiş ve liseli gençler Rum dükkânlarına taşlı-sopalı saldırmışlardı.
Binali Yıldırım Başbakan iken kabul ettiği bir KKTC heyetine “bizde ne varsa sizde de aynısı olacak” demişti.
Meselenin bam teli bu cümlede saklı.
Kıbrıslı Türkler bayağı bir tedirgin olmuşlardı bu açıklama üzerine.
Çünkü tarihsel süreçte Türkiye’de ne varsa Kıbrıs’ta da aynısı yaşanmıştı.
“Yavru” diye anılan bu ada aslında mükemmel bir arka bahçe yapılmıştı.
Kundaklamalarıyla, kumarıyla, kara para, uyuşturucu ve faili meçhul cinayetleriyle derin devletin at koşturttuğu arka bahçe.
*
Rahmetli Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş (ki Kutlu Adalı öldürüldüğünde Bakan idi) İsmail Saymaz’a “Türkiye’nin yaptıkları bizde çok sorgulanmaz” dedi.
Doğrudur.
Adına KKTC denilen Kıbrıs’ın Kuzey’i uluslararası hukuka göre Türkiye’nin alt yönetimidir.
Kontrol Ankara’yı yönetenlerdedir.
Yasalara göre KKTC’nin bir ordusu vardır ama Türkiye Genelkurmayına bağlıdır ve başındaki komutanı Genelkurmay atar.
Yasalara göre KKTC’nin bir polis teşkilatı vardır ama o da ordu üzerinden Genelkurmaya bağlıdır.
Yasalara göre Merkez Bankası da vardır ama başındaki müdürü Türkiye Merkez Bankası görevlendirir.
Derin devletle epeyce cenk eden rahmetli Özker Özgür “davul bizim boynumuzda tokmak başkasının elinde” demişti de çokça hırpalanmıştı.
Kıbrıs’ın Kuzeyinde kontrol Ankara’yı yönetenlerin elinde olunca da Binali Yıldırım’ın dediği gibi Türkiye’de ne varsa Kıbrıs’ta da aynısı oluyor.
Derin devlet arka bahçesini istediği gibi tarumar ediyor.
*
Sedat Peker’in açıklamalarından sonra Kıbrıslı Türklerin Kutlu Adalı travması yeniden nüksetti.
Çünkü bir gazeteci alçakça öldürülmüştü ve kimse de bunun hesabını soramamıştı.
Katillerin ellerini-kollarını sallayarak ortalıkta gezdiğini herkes biliyordu ama bir şey yapamıyordu.
Tıpkı kumarhanelerde ne işler çevrildiğini, uyuşturucunun nereden gelip nereye gittiğini, para militer grupların nasıl devşirilip de muhaliflerin üzerine saldırtıldığını bildikleri gibi.
Şimdi cesur sesler yükseliyor.
Meclisin araştırma komitesi kurması isteniyor. Gözaltına alınan Sedat Peker’in kardeşinin ifadesinin KKTC polisi ile paylaşılmasını ve o çerçevede yeni gözaltılar yapılmasını istiyor.
İşin ucu nereye dayanırsa dayansın bu cinayetin peşinin bırakılmamasını talep ediyor.
O tuğla artık çekilsin ve duvar yıkılacaksa yıkılsın.
Yıkılsın ki hem Türkiye hem de Kıbrıslı Türkler gerçeğe ve adalete ulaşsın.
*
Türkiye’den dostlar hep sorarlar;
“Niye ille de barış ve anlaşma istiyorsunuz?”
Cevabı çok nettir;
Uluslararası hukuka dahil olmak için.
Alt yönetim olmaktan çıkmak, arka bahçe olmaktan kurtulmak için.
Sedat Peker’in açıklamaları bu gerçekliği bir kez daha gösterdi Kıbrıslı Türklere…