Ali Bayramoğlu
Jorge Jesus neyi, nasıl yaptı da kısa sürede bütün takımların taraftarlarının sevgi ve saygısını kazandı?
“Jesus geldi, ikinci maçta ‘Bu adam futbolun Obradoviç’i’ demiştim. Galiba birkaç kere bir yerlerde yazıldı. Gücünü sistemden alan bir başarı arayışı ya da sistemik bir başarı… Teknik direktörün, o kenardaki adamın sistem açısından ne kadar belirleyici olabileceğini, tek tek futbolcuların ötesinde bir yapıyı nasıl inşa edebileceğini gösterdi. Bu, her futbolsever açısından lezzetli bir şey.”
“Türkiye’yi dış dinamiklerle birlikte yeniden okumaya ihtiyaç var”
“Asya’da otoriter sistemler, dünyanın dört bir yanına dağılmış popülist rejimler, Sahra altı Afrika’daki Batı değerleri ve Batı karşıtlığı içeren otoriter rejim dalgaları yan yana dizildiğinde ortaya bir zincir çıkıyor. Bunların Türkiye’ye nasıl yansıdığı da çok önemli. Bizde de otoriter siyaset içeride milliyetçi destek aldığı gibi dışarıdaki gelişmelerle de tam uyumlu.”
“Batı karşıtlığı ya da Batı’yla kutuplaşma otoriter rejimlerin temel besleyicilerinden biri”
“Bu dünya bazı karşılaşmaları kaldıramıyor. Büyük göçler, büyük kültürel karşılaşmalar demokratik düzen tarafından taşınamayan bir öyküyü karşımıza çıkarıyor. Diğer taraftan kapitalist düzenin kendi içinde ürettiği krizler, son enerji krizi, pandemiden sonra yaşanan ve Ukrayna savaşıyla birlikte karşımıza çıkan büyüme krizleri, bu büyüme krizlerine karşılık izlenen enflasyonist politikalar toplumların çeşitli katmanları arasındaki ayrışmaları daha da derinleştiriyor. Bu, lezzetli bir dünya değil.”
“1980 darbesinden sonra bireyi ve toplumu devlet lehine sınırlayan zihniyet bugün de ‘beka’ diliyle devam ediyor”
“1982 Anayasası’nın devlet-toplum ilişkileri bakımından devlete geniş bir alan verip toplumun ve bireyin temel hak ve özgürlüklerini sınırlamasına yol açan yapısı, oldukça kuvvetli milli güvenlik vurgusuyla bugün de hala aynı çerçevede bir “beka” diliyle devam ediyor. (…) 15 Temmuz’dan hemen sonra ilan edilen OHAL ve bu çerçevede devreye giren kararnameler aynı 12 Eylül’de olduğu gibi işlev gördü. 2017 referandumuna sunulan anayasa metni bu kanunların izini, ruhunu, içeriklerini kapsadı. Yani 12 Eylül sadece bir tarih değil. Özellikle anayasa içeriği bakımından bugünle bir süreklilik taşıyan bir çerçeve.”
“Kürtleri kendine has taleplerde bulunan bir grup olmaktan çıkartıp liberal bir buharlaşmaya tâbi tutmak isteyenler var”
“Anti-Kürt tutum etrafında ortaya çıkan ve giderek büyüyen genel bir tavır var. Kimi siyasi aktörlerde bu çok kuvvetli, kimilerinde daha silik ama hepsinin ortak bir bağı var: Kürt meselesini -temsilini dikkate almadan- ekonomik gelişmeye, büyümeye, demokratik bir zıplamaya bağlayarak etnik niteliğinden sıyırmak… Kürtleri siyasal sistem içinde kendine has bazı taleplerde bulunan bir grup olmaktan çıkartıp liberal bir buharlaşmaya tâbi tutmak. Bu tavır demokrasiyi ilkesel açıdan tıkıyor ve bundan sonra da tıkayacak gibi gözüküyor.”
“Son dönemdeki konser ve festival yasakları, otoritarizmden totalitarizme doğru açılan kapılar olduğunu gösteriyor”
“Bütün bu yasak ve adli tedbirler bize iki şey söylüyor. İlki kimlikçiliğe kuvvetli bir geri dönüş ve bir tür kimlikçilik üzerinden muhafazakâr kesimin tahkimatını arayan bir tutum. Halkın şikâyeti, halkın istememesi, alkol festivali gibi vurgular bu anlamda AK Parti tarafından araçsallaştırılan hususlar. İkincisi ise yasakçılık. Yasakçılık bir hükümranlığa doğru gidiyor. Bu, kültürel bir hegemonya arayışının ifadesi aynı zamanda. Burada, otoritarizmden totalitarizme doğru açılan kapılar var.”
“AK Parti, 21. yıl itibariyle hikâyesinin sonuna gelmiştir”
“AK Parti gerek temsil bakımından gerek siyasi iddiaları bakımından büyük sağ metaforlara geri dönen, hatta İslami dilden bile kopup sağcı devletçi bir muhafazakârlaşma yaşayan siyasi parti konumundadır. Bu çerçevede her gün küçülmekte ve destek kaybetmektedir.”
“Abdullah Gül İslami kesimdeki dolaylı laiklik savunusunun her zaman en öndeki taşıyıcılarından biriydi”
“Refah Partisi döneminde dönemin başbakanı Erbakan’ın dinin siyasetle çok iç içe girdiği anlamını verecek kimi adımlarının ne tür sonuçlar doğuracağına dair sorular sorulurdu. Bu soruya verilen yanıtlardan bir tanesi şuydu: ‘Eğer siz din dışında kalarak, siyaseten hata yaparsanız o sizin siyasetinize atfedilir. Ama siz siyaset ile dini çok iç içe sokarak din adına siyaset yapar ve burada hata yaparsanız bu dine zarar verir’. Bu bakış tarzı üzerinden İslami kesim içerisinde laiklik prensibinin çok dolaylı şekilde savunulduğu çerçeve her zaman olmuştur. Bunun en öndeki taşıyıcılarından biri her zaman Abdullah Gül’dü.”
“Zaho’daki katliamın yansımaları bize Türkiye medyası ve Türkiye demokrasisi ile ilgili çok şey anlatıyor”
“Bugün basının araştırma-soruşturma imkânları, düne oranla son derece sınırlı. İki nedenle sınırlı; birincisi bunu yapma imkânına sahip bazı basın organları tamamen iktidarın parçası haline gelmiş durumda. İkincisi, bunu yapabilecek gazete-televizyonlar ya iktidar karşısında endişe içerisinde böyle bir işe girmiyorlar -Can Dündar işi bir örnek- ya da Türkiye’de etkili olan internet siteleri ve bazı küçük gazetelerin de böyle bir imkânı yok. (…) Bu durum bize Türkiye medyası ve Türkiye demokrasisi ile ilgili çok şey anlatıyor aslında. Roboski olayında bile böyle değildi.”
“15 Temmuz’la ilgili birçok soru cevapsız kaldı, bu da meselenin sulanmasına sebep oldu”
“15 Temmuz denince meselenin iki yönüne birden bakmak lazım: Darbe girişimi yönü ve bu darbe girişimini kullanarak, tedbirler adı altında otoriter düzen kuran yönü… Bugün bayram gibi gelişmelere baktığımızda bunun bir otoriter düzenin doğrulanması bayramı olduğunu görüyoruz.”