Murat Çelik
Selamlaşma ve modern yorumu üzerine
Selam her ne şekilde olursa olsun verildiğinde alınır ve hürmet gösterilirse bereketlenme olur. Aksi halde küçük görmek iyi bir şey değildir. Bir kimseyi tazim edene tazim edilir. Son tahlilde herkes kendi heybesini doldurur. Bu heybeyle de gideceği yere doğru yol alır.
İhtisas körlüğü yahut bilimde klancılık
Uzmanlaşmak hayatı anlamanın en emin yollarından biri midir? Pekiyi ihtisas nedir? Nedir bu ihtisas? İhtisas ya da uzmanlık, bugünkü sözlüklerde, sınırları belli bir bilim dalında derinlemesine bilgi ve tecrübe sahibi olmak anlamına gelmektedir. Görüleceği üzere hem bilgi hem de deneyim, uzmanlığın kendisini meydana getirir. Kelimenin kendisinden de anlaşılacağı üzere tek bir alandaki derinlemesine bilgi uzmanlık anlamına gelir.
Derdin büyüğü yaklaşırken
Türk kamuoyu için beslenmek meselesi televizyonlardaki yemek programlarıyla sınırlı olabilir. Ancak dünyada yeni bir oyunun önemli hamleleri oynanıyor. Artan dünya nüfusunun beslenmesi meselesi bir sorun yumağı olarak dünya kamuoyunu yakından ilgilendiriyor. Meselede her ne kadar Amerikan kaynaklı bilimsel verilerin ve özellikle FDA [U.S. Food and Drug Administration] gibi kuruluşların bilgileri temel addediliyorsa da bir tartışma konusu olarak gündemi işgal ediyor.
Bir hakikat aynası olarak hac
Haccın iki bakımdan Müslümanlara ayna olmak gibi bir hikmeti daha mevcuttur. Aynalığın ilk yüzü aşkınlık ikinci yüzü ise içkinliğe delalet eder. İmanın hakikî belirtilerinin kalpte yer etmesine karşın ameller dolayısıyla fiiller ve tavırlarla görünür olması dinî pratiklerin ne derece aslî unsura bağlı ya da uygun olduğunun işareti olarak algılanabilir. Hac çok basit bir biçimde bilgilerin ilim düzeyinden bilinç ve uygulama ile idrak düzeyine çıkarılıp çıkarılmadığının test halidir.
Suudi Arabistan ve Orta Doğu için Vision 2030 ne anlama geliyor: Giriş
Vision 2030 metni, baştan sona gündelik ekonomiyle alakalı görülebilir ama hiç de öyle değil. Metnin satır araları dikkatli bir biçimde incelendiğinde aslında okuyana başka bir şeyle karşı karşıya olunduğunun ipuçlarını vermekte. Türk kamuoyu Haliç ülkeleri söz konusu olduğunda petrol gelirlerinin nasıl harcanacağı temelli tartışmalara girdiğinden bu hususta da benzer yaklaşımları sergileyeceği tahmin edilebilir.
Kütüphane meselesi, memleket meselesi: Girizgah
Kütüphaneler birer kitap deposu değildir. Kütüphaneler carî bilim geleneğinin birer üyesi ve vitrinidirler. Dolayısıyla bir ülkenin geldiği bilim seviyesinin canlı örnekleri konumundadırlar. Bu yüzden ülkenin ürettiği, meydana getirdiği yahut önceki nesillerden devraldığı ne varsa hepsinin belli bir düzen içerisinde korunduğu ve tasnif edilerek düşünce ile ilişkilendirildiği yerlerdir.
Katie Ledecky ve diğerleri, neden bu kadar iyiler?
Evladı, gençlik çağlarını görmeden çok önce spora yakın kılmalıyız. İstidadı olmasa bile bunu yapmalıyız. Sporu bir yaşam tarzı, bir ahlak, bir örf haline getirecek imkanları bulmalıyız. Bulamıyorsak inşa etmeliyiz. Tüm imkanları zorlamalıyız. Gayretler bugün netice vermese de yarın muhakkak verecektir. Kayırmasız çalışma ve kayırmasız ödül muhakkak zihnimizi ve benliğimizi mayalayacaktır. Yıllar sonra, bugün daha doğmamış Mehmetlerin, Ayşelerin, Alilerin ve Zehraların başarılarını izlediğimizde göğsümüz kabaracaktır.
Olimpiyatların anlamı
Dört yılda bir yapılan oyunları kendi topraklarında yapmak isteyen ülkeler adeta yarış etmektedir. Dolayısıyla Avrupa'nın inşa etmeye çalıştığı bu oyunlar pazarlama, tanıtım ve turizm gibi kimi yeni unsurlarla anılsa da tüm dünyanın ilgisini çeken etkinlikler haline dönüşmüştür. Ancak ardında Avrupa'nın kurucu ülküsünün yatmakta olduğu söylenebilir. Son tahlilde olimpiyatların Avrupa için bir anlamı, dünyanın geri kalanı için ise başka bir anlamı vardır!
Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye ile alıp veremediği ne?
İran meselesi önemli. Suudiler İran'ın dünya politika ve ekonomisine eklenmesiyle Türkiye'ye gereksinim duyarken Haliç ülkeleri ile ilişkilerinin sağlamlaşmasının yararına olacağının da bilincinde. Ama ne var ki Emarat'ın onulmaz derecedeki Türkiye alerjisinin İran ile olan ilişkileri bakımından da ele alınması bir ihtiyaç. Hem İran hem de onunla iş yapanlara karşı inanılmaz bir memnuniyetsizlik mümkün. O yüzden diplomatik bir dil ve edayla düşmanımın dostu düşmanımdır havası yayılmakta.
Seçilmişlik sanrısının etiyolojisi yahut etiyolojik seçilmişlik sanrısı
Seçilmişlik, imanî olmaktan çok politik bir duruşa karşılık gelmesi nedeniyle ontik bir kavramdır. Pek çok şeyde olduğu gibi fizik ile metafizik olanın iç içe geçmişliği seçilmişlikte de kendini bir şekilde açık eder. Farkların kaybolması ve kavramların birbirlerinin yerine geçmesi hakikatin tecellisine de bir şekilde ket vurur. Sırf bu sebepten ötürü seçilmişlik duygusunun farklı arka planlarının olması görmezden gelinir.
Tarihi yapanlar ve yazanlar
Eğer yeni bir tarih yazım metodu geliştirilecekse bu açıdan bakılması, olanı anlamada yetkinlik ve zamanın değerlendirilmesi icap etmektedir. Bu yüzden tarih yazımında beklenilmesi gerektiği yaklaşımı tartışılmaya muhtaçtır. Bilhassa tüm yaşanılanların sıkı sıkıya kayıt altına alındığı ve yayıldığı bir ortamda değerlendirme yapmak için beklemenin gerekliliği belki eski metodolojinin bir şartı olabilir. Ancak bugünün bir şartı olup olamayacağı net değildir.
İskoçya ile İngiltere 1707’de neden birleşmişti?
Öyle sanıyorum ki Brexit’in etkilerini zaman içine yayılmış bir biçimde görmek mümkün olacak. Belki de gerçekten sanılandan daha da uzun bir süre alacak. Tarihe bakıldığında İskoçya’nın İngilizlerle olan politik ve fikrî mücadelelerinin, közlenmişse de, hiçbir zaman sona ermediği anlaşılıyor. Fasılalarla ve nitelikçe zaman zaman artmış, zaman zaman azalmışsa da mücadele heyecanı hiçbir zaman sona ermemiştir. İskoçların kendileriyle özdeşleşen coşkunlukları da buna eklenince durum biraz daha çetrefilleşebilir.
Yemek yapmasını bilmeyen okumuşlar bir adım geri çıksın!
İnsan, yemeğine kattığı sebze, meyve ya da yiyecek namına her ne varsa, onun, doğadan biterek belli bir olgunluğa erişmesi ve tekrar eski haline dönmesi gibi bir hal ile hallenmesi anlamına da gelir. Topraktan gelip toprağa karışmak ise yemek yapmanın en bariz ve en müşahhas duruşudur belki de.
Ortadoğu’nun yeni Abba Eban’ı: Adil Bin Ahmed El-Cubeyr
Muhammed bin Nayif, Muhammed bin Selman ve Adil el Cubeyr üçlüsünün yönetimde üst sıralara gelmesi yeni ekonomik ve politik bir düzenin Suudi Arabistan’da kurulmaya başlandığını gösteriyor. Bunu anlamak için bu üç Suudi Arabistanlının istihbarat yanında geçmişlerine ve becerilerine de bakmak gerekiyor. Zira Suudi Arabistan’ın, ilerleyen günlerde liderlik etmek istediği coğrafya bakımından Türkiye’yi yakından ilgilendirecek kararları alması hiç de uzak bir ihtimal değil.
Bir dünya tarihi telif ettik mi yahut telif edebilir miyiz?
Esaslı bir dünya tarihi yazılamamış olmasının ilk ve en önemli sebeplerinden birini, son derece basit bir şey oluşturmakta: Meraksızlık! Evet; meraksızlık. Hemen hiç bir şeye merak duymuyoruz. Etrafımıza, dışımızdaki dünyaya, dışımızdaki dünyada olan bitenlere ilgi duymuyoruz. Dikkatimizi çeken şeyler değil dış dünyamız. Meraklı insanlarımızın olmayışı ya da az oluşu dünya tarihini yazmak için gerekli olan yeterli malumat ve bilgi biriktirmememize de yol açtı.
Türk münevveri kaç cins kiraz adı bilir?
Yeni bir kelime bilgisine ve yaklaşımına ihtiyacımız olduğunu açık yüreklilikle itiraf etmeliyiz. Açıkçası ben kendi kendime ettiğimi düşünüyorum. Çağın bize sunduğu ve karşımıza çıkardığı ilmi olgular yanında karmaşık ve eklektik meseleleri de kıvraklıkla izaha yetecek nitelikli kelimeleri türetmemiz gerekiyor. Zamana ve duruma göre kendimizi ifade etmekten uzak felsefi içerik yüklü kelimeler olmaksızın yeni bir atmosferin oluşturulması iyi niyet ve hevesten öteye gidemez.
Yemen’deki İran Türkiye için ne anlama gelmeli?
Yemen’de şu an son derece karmaşık bir mücadele sürdürülüyor. Bu mücadele, neredeyse, belli aralıklarla üç bin yıldır tekerrür eden bir hadise. İşin daha da dikkat çekici yanının bu mücadelede tek değişmeyen aktörün İranlılar olması!
Avrupa üçüncü tarihî sıçramasını yaparken
Biz görmesek de gelecek nesiller görecektir. İki meselenin ilki, yukarıda söylendiği üzere meraktır. Dışarıya merak duymalıyız. Ne yapıp ne edip merak duymayı öğrenmeliyiz; çocuklara öğretmeliyiz. İkincisi, yaptıklarımızı, kültürümüzü, dahası kendimizi kıyas etmeliyiz. Bunun için gerekli olan neyse yüksünmeden kendimizi tenkit etmesini de öğrenmeliyiz. Mukayese, kendisi acı meyvesi tatlı bir nimettir. Batı’nın yaptıklarını dün anlamamıştık; inşallah bugün anlarız!