Vahap Coşkun
Davutoğlu’nun ‘hendek’ dönemindeki pozisyonu neydi?
Gelecek Partisi Batman İl Başkanı Abdülbaki Polat’ın, 2015’teki ‘hendek’ olaylarını kast ederek, “İnanıyorum ki Başkan Ahmet Davutoğlu olmasaydı Kürt kentleri tank, top ve uçaklarla bombalanırdı” çıkışı bir kez daha dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun o günlerdeki gerçek pozisyonunun ne olduğu sorusunu gündeme getirdi. Soruyu Vahap Coşkun’a yönelttik.
Fikri takip
Az uykulu bir gecenin ardından sabah fakülteye geldim. Vakit erken, henüz afyonum patlamamış. Telefon acı acı ötüyor. Hayrola inşallah! Arayan, Muhammed; selam sabah faslını es geçip doğrudan konuya dalıyor: “Hoca, ne yaptın, ‘aşramalı’nın anlamını buldun mu? Mevzu açıklığa kavuştu mu acaba?”
İki yanlış muhalefet tarzı (*)
Cumhur İttifakı’ndan daha somut, daha gerçekçi ve daha ikna edici bir program sunamayan bir muhalefete seçmen yeterince iltifat etmez. Yerinde sayan ve kaderini iktidarın yıpranmasına bağlayan pasif bir muhalefetin seçmende değişimi mümkün kılacak bir istek uyandırması ve iradeyi ayağa kaldırması zor olur.
ANALİZ –Bilgen HDP’de neyi eleştiriyor, ne öneriyor?
Vahap Coşkun’a göre Ayhan Bilgen, HDP’de a) kaderini tek bir kişinin performansına (Selahattin Demirtaş) bağlayan bir anlayışın egemen olduğunu, b) politikaların tayininde partinin belirleyici bir aktör olamadığını ve Kandil ve İmralı gibi odakların merkezi bir rol üstlendiğini düşünüyor. Bunların yanında üçüncü temel eleştirisi de söylemdeki güçlü Türkiyelilik vurgusunun pratiğe aktarılamaması.
‘Tek nefeste içene bedava’
Yine bir Pazartesi günü; bizim Diyarbekir evinde hararetli bir sohbet var. Münakaşalar ateşteki kestane misali sıcak mı sıcak ideolojik bir hatta ilerlerken birden nedendir bilinmez cemaatin nostaljik hissiyatı kabardı ve mevzu geçmiş güzel günlere kaydı. Eşref, “Hoca, hazır el atmışın şu maziye, bizim sade gazoz sevdamızı da yazsana!” diye daldı lafa. “Olur” dedim. Neden olmasın? Görüyorsunuz, yazılara sipariş de alıyoruz artık!
Küçülen iktidar, büyümeyen muhalefet (*)
Ekonominin hali, muhalefete büyük bir alan açıyor. Lakin muhalefet, ekonomiyi yönetebileceğine dair sağlam bir algı üretemiyor. İçine girilen kıskaçtan ülkeyi nasıl çıkarabileceğine ilişkin açık ve kesin bir mesaj veremiyor, halkta bir güven oluşturamıyor.
Açığ ciğara (açık sigara) – 3
Vakti zamanında sigarayla aşırı bir teşrik-i mesaisi olmuş çok sevdiğim ağır entelektüel bir abimin “Hayatımdaki en büyük pişmanlık” diye tarif ettiği sigaradan, bazı bünyelerde yarattığı tahribattan ötürü nefret ettim. Hasılı, sigarayı ya da içimini hoş görecek bir halim yok. Bununla birlikte bazılarının güzel içtiğini söylememe müsaade edin.
Sükûnet içerisinde netlik (*)
Babacan’ın mesajlarını artık daha net ve daha güçlü bir şekilde dillendirdiğini kaydetmek gerekir. Zaten son derece gerilmiş olan siyasi atmosferde halkın sakin bir üsluba daha fazla kredi açacağı kanısındayım. Bu bağlamda Babacan’ın ateşe benzin dökmekten imtina eden tavrının da toplumda bir karşılığı olduğunu düşünüyorum.
Babacan bize misafir geldi
Bizim bu kahve cemaatinin bir de eski bir Diyarbekir evi var. Yıllar önce metruk haldeki bir Diyarbekir evi elbirliğiyle satın alındı ve aslına uygun bir şekilde restore edildi. Böylece hem kıymetli bir Diyarbekir evi kurtarıldı hem de bizim daha geniş bir yerimiz oldu. Misafirlerimizin bir kısmını -bilhassa kalabalık olanları- burada ağırlarız. Geçen gün de Ali Babacan misafirimiz oldu.
Açığ ciğara (açık sigara) – 2
Bizim kuşak uçaklara yetişemedi ama otobüslerde sigaraların fosur fosur içildiği günleri gördü; kimi keyfini çıkardı kimi ıstırabını çekti. Diyarbekir’den Ankara’ya gidiyorsunuz. Nerden baksan 14 saat yolculuk. Yanına bir amca oturuyor. Daha merhabasını vermeden tabakasını çıkarıyor. “Yeğenim bu Ğurs* tütünüdür” diye önce bir cakasını satıyor, ardından dünyanın en ciddi işini yapar bir edayla tütünü sarıyor ve zevkini çıkara çıkara dumanını üflüyor.
Anadil ve sancısı (*)
Başka ülkelerdeki Türkler için anadilde eğitimi savunanlar, sıra Kürtlerin aynı çerçevedeki talebine gelince yan çiziyorlar. Türklere helal olanı Kürtlere haram kılmayı, Türkler için mutlak bir gereklilik olarak görüleni Kürtler söz konusu olduğunda çeşitli bahanelerle paranteze almayı meşrulaştırmanın imkânı yoktur. Meşrebinize göre ister dini ister seküler terminolojiye müracaat edin, hiçbiri buna cevaz vermez.
ANALİZ – ‘Kürtler Türkiye siyasetinden uzak durmalıdır’ önerisi gerçekçi mi?
Kürtler arasında tartışılan bir öneriye göre, Kürt siyaseti Türkiye’de iktidar için mücadele eden güçler karşısında tarafsız kalmalıdır; çünkü desteğiyle galip gelenden bir fayda sağlamadığı gibi yenilenin de düşmanlığını kazanıyor. Kürtler, başta anadillerini geliştirmek olmak üzere kendi meselelerini siyasetin odak noktasına almalıdır, Türkiye demokrasisine ancak bu şekilde katkı sağlayabilirler. Bu tartışmayı yazarımız Vahap Coşkun’a sorduk.
Demirtaş ve merkez siyaseti inşa çabası (*)
Demirtaş’ın HDP’yi merkezde konumlandırması için inisiyatif alması ve sorumluluk üstlenmesi doğru ve yerinde bir adım. Ancak merkeze giden yolda aşılması gereken çok çetin engeller var. Demirtaş’ın HDP’yi merkeze çekmeyi amaçlayan siyasal hamlelerin başarı şansı, kimi iç kimi de dış kaynaklı olan bu engellerle baş edebilmesine bağlı.
Açığ ciğara (açık sigara) – 1
Bayram harçlıklarının harcanacağı çok yer vardı, dolayısıyla paket almaya çoğunlukla güç yetmezdi. İmdada “açığ ciğara (açık sigara)” yetişirdi. “Açığ”dan kasıt, bakkalın sigara paketini açması ve sigaraları tek tek satmasıydı. Yeni elbiselerini üstlerine çeken çocuklar hevesle sokağa çıkar, bakkaldan açığ ciğara almak için birbiriyle yarışır ve dumanı birbirlerinin yüzlerine üflerlerdi.
Seçim, aday ve algı*
Muhalefetin kazanma şansını artırması, ortak bir adayda buluşmasına bağlı. Ortak aday, başlıca iki özelliği taşımalı: Bir, muhalefet kanadındaki farklı hassasiyetleri gözeten bir kimliği olmalı, muhalefetin tabanından ve tavanından yüksek sesli itirazlarla karşılaşmamalı. Ve iki, siyaset yapmalı, siyasi bir aktör olmalı. Siyasete bulaşmamış, hep geride durmuş ve kabiliyeti sahada test edilmemiş steril bir adayla, seçim yarışından zaferle çıkılmaz.
Oyunu bozmak için siyaseti savunmak gerek (*)
İktidar dış politikadaki geri çekilişini bu operasyonla perdelemeye gayret ediyor. Bir bütün olarak muhalefeti kendi belirlediği konularla meşgul etmek, belli bir sınıra hapsetmek ve gündemi de konuşulmasını istediği mevzularla kurmak; iktidarın hedefi bu ve operasyon da bu hedefin bir aracı.
ANALİZ: Vahap Coşkun, Demirtaş’ın siyasi stratejisini yorumladı
“Demirtaş, yargılanma sürecindeki Öcalan’ın tersine meydan okuyan bir tavır sergiliyor. Öte yandan muhalefetin her kesimine karşı diyalog ve uzlaşma çağrısında bulunuyor. Hülasa Demirtaş, bir taraftan Kürt kamuoyuna dirençli, ilkeli ve muktedire taviz vermez bir lider profili, diğer taraftan da Türkiye kamuoyuna geniş bir birliktelik sağlamak için mücadele eden uzlaşmacı bir lider profili sunmaya gayret ediyor.”
Helikopterden düşen hukuk (*)
Bugün Türkiye’de işkenceyi ve kötü muameleyi hoş gören, sorumlularını cezalandırmaktan imtina eden ve giderek koyulaşan Kürt karşıtı bir iklim var. İktidarın müsebbibi olduğu, muhalefetin ise karşısında sessiz ve etkisiz kaldığı bu iklim, insanlığı da hukuku da helikopterden düşürür. Maalesef, olan budur.
Güvenlik esareti (*)
Soylu’suyla Bahçeli’siyle iktidarın yürüttüğü toplumu esir alma siyasetinin birçok öldürücü yan etkisi var. Misal, güvenliğinin sınırlarını muğlaklaştırıp hukuk devletinin altına kibrit suyu eker. Yeni vesayet odakları üretir. Siyaseti devre dışı bırakır. Muhalefetin elini kolunu bağlar. Ülkeyi dış dünyaya kapatır.
Ev ekmeği
Bizim Şemdin’in fırını, sadece ev ekmeğiyle meşguldü. Hamurunu götürür ona teslim ederdin, o da hamuru sıraya koyar, o günkü yoğunluğuna göre sana ekmeğin çıkacağı tahmini bir saat söyler ve seni eve gönderirdi. Fırından çıkan ekmekler leğenine konur, örtüsü sarılır ve bir köşeye alınırdı. Sen de vakit gelip fırına vardığında hemen o köşeye göz gezdirir, örtünden leğenini tanırdın.
Mahalle maçı
Bir de Çeltik Kilisesi vardı. Kilise ise çeltik ne alaka, çeltik ise kilise nereden çıktı, hiçbir fikrimiz yoktu. Tabii çok sonradan öğrendik o güzelim yapının hikayesini: Katolik Ermenilere ait bir kilise olduğunu, kitabesi olmadığından ne zaman inşa edildiğinin kesin olarak bilinmediğini, mimari özelliklerine bakılarak 16. yüzyılda yapıldığının tahmin edildiğini, 1914’ten sonra bir dönem çeltik fabrikası olarak kullanıldığını ve sonradan yıkılmaya terk edildiğini.
Milli spor (*)
2010’un YAE’çilerini haşin bir dille mahkûm edenler, bugün Cumhur İttifakı’na karşı -farkında olarak ya da olmayarak- YAE’çi bir pozisyona tutunmuş durumdalar. Bilhassa 2019 yerel seçimlerini YAE’in bir zaferi olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Umarım döne döne YAE’çileri dövmeyi milli spor haline getirenler de bunu görür ve hayatın kendilerini de bir YAE’çi yaptığını kendilerine itiraf edebilirler.
Amel defteri
Başkasını bilmem ama, muhtemelen bizim kadar abartmazlardı, biz “takım kurma” ve “takım olma” işini çok ciddiye alırdık. İçimizdeki “adam olacak çocuk” Ömer, sonradan öğretmen...
Sorunun iki yüzü (*)
MetroPoll’ün son araştırmasına göre bireyler, siyasi angajmanlardan, eğitimden ve yaştan bağımsız olarak kadınlara ilişkin toplumsal hassasiyetin eksik olduğu hususunda hemfikir. Yani araştırma bir yandan toplumun sorunun farkında olduğunu gösteriyor, diğer yandan da sorunun hem topluma hem de devlete bakan iki yüzünün varlığını ve dolayısıyla da derinliğini ortaya koyuyor.
Sebepten azade
İlkokulda beş yıl boyunca sınıftaki tek Trabzonsporlu bendim. Adettir, öğretmenler ve müfettişler bir sınıfa girdiklerinde öğrencilerle tanışma ve muhabbet açma kabilinden ilk sordukları sorulardan biri “Hangi takımı tutuyorsun?” olur. Ben “Trabzonspor” deyince önce “Ne alaka?” der gibi yüzüme bakarlardı. Arkasından “Nerelisin?” sorusu gelirdi, “Diyarbakır” cevabı şaşkınlıklarını daha da artırırdı. Çünkü Diyarbakırlı bir çocuğun Trabzonspor’u tutabileceğine ihtimal vermiyorlardı.
Çok ‘sağcı’ ama az ‘Kürtçü’ (*)
Yakın bir zamana kadar CHP, Kürt meselesinde müspet bir pozisyon almaktan imtina ediyordu. Dün tablo çok daha kötü iken CHP’yi yapıcı bir tutuma zorlamayanlar, bugün Kürt meselesinde esnek bir tutum almaya çalıştığı bir zamanda CHP’yi köşeye sıkıştırıyorlar. Garip bir durum bu; Kürt seçmenin bunu fark etmemesi düşünülemez.
Kelaynak
Evet, gazetelerin sayısı azalabilir. Ama yine de okunacak bir gazete bulunur. Evet, bayi bulmak zorlaşabilir. Ama yine de kıyıda köşede gazete tiryakilerine güzellik yapmayı vazife bellemiş bir cengâver olur. Onlar var oldukça ben de çocukluğumda edindiğim ve özene bezene büyüttüğüm bu keyfimi bırakmam.
Geç kalmış bir fırtına*
Bir başkanın -yani doğrudan hükmeden birinin- kabul edilemez nitelikteki sözlerini alttan alırken henüz adaylık dahi sıfatını kazanmamış birinin sözlerine karşı heyheylenmenin, ne bir yararı var, doğrusunu isterseniz ne de bir anlamı.
Orwell abiye demli bir çay!
Yalnızlığımızdır, çay. Yalnızlığımızı paylaşanımızdır. Etrafta kimsecikler yokken, herkes el ayak çekmişken meydandan, yanımızda duranımızdır. Efkârımıza ortak olanımızdır. En dertli anımızda bile gönlümüzü hoş tutanımızdır. Bizi asla tek başımıza bırakmayacak olanımızdır.
Herkes kendi evinde (*)
Oyunu Cumhur İttifakı kurdu ama kazanan Akşener oldu: Cumhur İttifakı’na davet edilen Akşener “milli ve yerli” ilan edildiği için daha önce ileri sürülen bütün suçlamalar anlamını kaybetti. Ayrıca kafası karışık seçmen için İYİ Parti makbul bir adrese dönüştü.