Vahap Coşkun
ANALİZ – ‘Soruşturma, hukukun siyasetin hizmetine koşulmasının yeni bir örneği’
Vahap Coşkun: “Bir söylemi ahlaken kınayabilir ve siyaseten o söylemin karşısında konumlanabilirsiniz. Ancak sizin bu tavrınız, o söylemin sahibini otomatik olarak suçlu kılmaz. Ahlaki ve siyasi sorumluluk ile hukuki sorumluluk birbirinden farklıdır, onları karıştırmak çok tehlikeli neticelere kapı aralar."
Dersim Defterleri (1)
İnsanın insana edebileceği kötülüğün bir sınırının olmadığını bir defa daha kafamıza dank ettiren tanıklıkların tümünü burada anlatmanın imkânı yok. Ancak birkaç örnek, nasıl bir dehşet tablosu ile karşı karşıya bulunduğumuzu idrak etmeye yeter.
Bir virüsün ettiği (*)
Meşum korona tecrübesinin işaret ettiği üç önemli husus var. Birincisi, dünyanın ne denli küreselleştiğinin göstergesi olmasıdır. İkincisi, popülist liderlerin korona karşısında aldığı yenilgidir. Üçüncüsü ise, olağanüstü bir zorluk karşısında güçlü bir devlete olan ihtiyacın tüm çıplaklığıyla görülmesidir.
Amaç dayağı bitirmek değil, dayak atan olmak (*)
Türkiye’de her kesim dayak yedi. Kim gücü eline geçirdiyse, karşıt gördüklerini dövdü. Görünen o ki kimsenin derdi dayağı bitirmek değil; herkesin hedefi dayak atan olmak. O zaman da baskı ve zulüm her zaman varlığını koruyor, sadece mazlumların ve zalimlerin kimliği değişiyor.
Halide Edib’in KÜRT ablası: Mahmure
Birinci Dünya Savaşı binlerce çocuğu öksüz bırakır. Kürt çocukları da vardır bunların arasında. Mahmure, Halide Edib’in 1917’de evlendiği ikinci eşi Dr. Adnan Adıvar’dan, büyütmek için “bizim bölgeden” bir çocuk bulmasını ister. Adıvar da kayıtlara adı Zeynep olarak geçen, 1907 doğumlu bir Kürt kızını getirir.
Reform mecburiyeti ve MHP esareti arasında AK Parti (*)
Siyasette alternatiflerin arttığı bir dönemde, sadece yarayı örtmeye yarayan makyaj çözümler halkı ikna etmeye yetmeyebilir. Cumhur İttifakının üstünde yükseldiği denklem bozuldu, yeni bir denklem kurmak ise artık o kadar kolay değil.
‘Her diktatörlük ahlak dışıdır’ (2)
Özgürlüğü savunanlar bunun kendilerini yenilgiye sürükleyebileceğine de hazır olmalıdır. Özgürlük savunusunun değeri de buradadır; biz özgürlüğe başarı ve zenginliğin kapılarını açan bir anahtar olduğu için sarılmayız. Özgür olmadan “insan” olarak yaşayamayacağımız için seçer ve savunuruz.
ANALİZ: ‘PKK-KDP çatışmasında Kürtler için ‘hüsran’ ihtimali büyüyor’
Vahap Coşkun, Irak ve Suriye’deki ‘kardeş kavgası’ ihtimalini Serbestiyet’e değerlendirdi: “Bu iki gücün enerjilerini birbirlerine karşı kullanmaları her zaman Kürtlere hüsran yaşattı. Çözüm, PKK’nin KYB’nin meşru statüsünü tanıması ve SDG’nin taraf olmaktan kesinlikle kaçınmasıdır.”
Kıyıdan uzakta (*)
Kaya ve Sakık’ın beyanları, bazı odakların kulağına kar suyu kaçırması, izlenen politikaların yarattığı tahribatı gözler önüne sermesi ve demokratik bir sürece olan beklentiyi gündeme taşıması bakımından son derece değerli. Fakat maalesef halen kıyıdan uzaktayız.
‘Her diktatörlük ahlak dışıdır’ (1)
“Diktatörlük ahlaksal olarak kötüdür, çünkü vatandaşlarını, bile bile ve vicdanlarını sızlayarak, ahlaksal inanışlarına rağmen, en azından susarak, kötülükle işbirliği yapmaya zorlar. (…) İnsan olma sorumluluğunu taşımaya yönelik her denemeyi bir intihar denemesine dönüştürür.”
AK Parti’den arta kalan – 2 (*)
İhsan Arslan’ın geri adımı (…) AK Parti’nin geldiği noktayı göstermesi açısından önem taşıyor. Eğer AK Parti’den geriye Kürt meselesindeki reformcu tavrından pek bir şey kalmamışsa, bunda -Arslan başta olmak üzere- Kürt vekillerin süreklilik arz eden bu geri çekilmelerinin çok büyük bir payı olsa gerektir.
Kararsızların iktidarı (*)
Eğer muhalefet kararsızlara itimat telkin edip kendi tarafına yönlendiremezse, kararsızların ayrıldıkları yuvalarına geri dönmeleri ihtimali artar ve dolayısıyla muhalefetin iktidar rüyası da bir kâbusa dönüşebilir.
Liberallik de bir yere kadar!
Duran kalbiyle çocukluğumuza ve ilk gençliğimize çizgi çeken Maradona, bana göre, uzak ara dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusudur. Futbolun ruhudur o. Futbol tek bir kişiyle tanımlansa, o Maradona’dır, başka biri değil. Tartışmaya kapalıyım bu konuda; liberal felsefeye sadakatim bu alana sirayet etmez.
Nihayetinde liberallik de bir yere kadar!
AK Parti’den arta kalan – 1 (*)
Arslan’a göre AK Parti, bugün doğru bir zeminde değil; “kutsal” sayılan halk iradesinin gasp edilmesi, Kürtlerin oyunun yok sayılarak belediyelere kayyum atanması, sabah akşam kendi dağlarının bombalanması, çözümün daha fazla terörist öldürmekte aranması, hep bu yanlış zeminin tezahürleri.
Bêmirad İrma (2)
Diyarbekir’e de bir haller olmuştur. Şehir, eski şehir değildir. Kıbrıs’ta cereyan eden hadiseler ahengi bozmuş, şehrin üstüne kara bulutlar toplanmıştır. Kıbrıs'ta Rumların Müslümanlara yaptıklarının faturası Diyarbekir'deki gâvurlara çıkarılır. Neticede bir tarafta Müslümanlar, diğer tarafta gâvurlar vardır ve herkes tarafını seçmek zorundadır.
Yeniden birakuji mi? (*)
Kürtler arasında yeni bir kargaşanın önlenmesi için yapılması gereken bellidir: PKK’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin hukuki düzenine karşı fiili dayatmalardan kaçınması ve meşru otoritesine saygı duymasıdır. Aksi, akıl dışı bir yola girmek olur ve bütün Kürtlere zarar verir.
Bêmirad İrma (1)
Bêmirad (muradını alamamış, gün görmemiş) İrma’ın hikâyesini okumak ve bu arada Diyarbakır’ın sokaklarında, lakaplarında, beddualarında dolaşmak için “Diyarbakır Kızı İrma ve Sarı Pişo”yu mutlaka okumalısınız.
Reform dönemi! (*)
Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni bir reform sürecine girildiğini muştularken, yapılacağını belirttiği reformlar ile önceki tercihleri arasında bir bağlantı kurmamaya özen gösteriyor, bunu değişen koşulların doğal bir sonucu olarak lanse ediyor. Daha açık bir ifadeyle Erdoğan; yakın geçmişte izlediği siyasetlere eleştirel bakmıyor, onların yanlış olduğuna ilişkin bir imada bile bulunmuyor.
Denizli horozu
“Sezonun daha başları, yazdan kalma bir sonbahar günü, limon gibi bir hava var. Maçımız Denizli ile. (…) Bağırış çağırışlar, birbirine takılmalar, yer bulma tartışmaları, arada küçükten gerginlikler, folklor gösterileri derken başlama anı yaklaşıyor. Meşin yuvarlağın dönmesine az bir süre kala, şal û şapik giymiş baş amigomuz koltuklarına aldığı iki horozla orta sahaya doğru ilerliyor. Malum, Denizli’nin amblemi horoz; bakalım günün sürprizi ne getirecek!”
Biden rüzgârı ve Kürtler (*)
Biden’in seçimi Kürtler için bir rüzgâr yaratmış olabilir. Ancak rüzgârın bir işe yaraması için Kürtlerin de rotasının belli olması gerekir. Aksi takdirde hedefi olmayan ve hangi limana gideceğini bilmeyen bir gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez.
Nefes borusunu tıkamak (*)
Mevcut Meclis aritmetiği, iktidarın AYM’nin yapısının yeniden düzenlemesine müsait değil. İktidar AYM’nin yapısını değiştiremez ama AYM üzerinde basınç uygulamaya devam eder. AYM, ne yazık ki ülkenin sayıları giderek azalan nefes borularından biri; tıkanmaması için herkese önemli sorumluluklar düşüyor.
Dikiş tutmuyor
Bir bakan istifa edecekse bunu resmi bir açıklama ile duyurur. Öyle, bir sosyal medya mecrasından bozuk bir imla ile açıklama yapıp diğer bir sosyal medya hesabını askıya almak ve karanlığa karışmakla olmaz bu işler. Yönetim pozisyonu işgal etmek asgari bir ciddiyet ve halka karşı sorumluluk gerektirir.
Sırat köprüsü
Kimi de halden anlardı; arkasına yapışan çocuğu hiç bilmiyormuş, onun nihayetinin hiç ayırdına varmamış gibi hareket eder ve kendisiyle birlikte içeriye girmesine göz yumardı. Hatta olur da biletçi kazara çocuğun onunla birlikte olup olmadığını sorarsa “Yeğenımdır” deyip sahip çıkardı. Kral abêler” idi bunlar, onları hep tek geçerdik. Çocukların zararsız üç kağıtlarını paylaşan bu kral abêlere selam olsun!
Kürtçe ve öğretmenleri*
Hâlihazırda Kürtçenin hiç olmazsa seçmeli olarak eğitiminin verilmesinde yasal bir engel yok. Ancak uygulamada birçok sorun var. Mesela, velilere eğitim-öğretim döneminin başlangıcından Kürtçe seçimlik dersler hakkında yeterli bir bilgilendirme yapılmıyor. Kürtçe dersini seçmek isteyen velilere, okullarda bu dersi verecek öğretmen olmadığı söylenerek velilere başka seçimlik derslere yönlendiriliyor. Öğrenci olmadığı için Kürtçe öğretmenleri branş değiştirmek zorunda kalıyor.
Davutoğlu’nun ‘hendek’ dönemindeki pozisyonu neydi?
Gelecek Partisi Batman İl Başkanı Abdülbaki Polat’ın, 2015’teki ‘hendek’ olaylarını kast ederek, “İnanıyorum ki Başkan Ahmet Davutoğlu olmasaydı Kürt kentleri tank, top ve uçaklarla bombalanırdı” çıkışı bir kez daha dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun o günlerdeki gerçek pozisyonunun ne olduğu sorusunu gündeme getirdi. Soruyu Vahap Coşkun’a yönelttik.
Fikri takip
Az uykulu bir gecenin ardından sabah fakülteye geldim. Vakit erken, henüz afyonum patlamamış. Telefon acı acı ötüyor. Hayrola inşallah! Arayan, Muhammed; selam sabah faslını es geçip doğrudan konuya dalıyor: “Hoca, ne yaptın, ‘aşramalı’nın anlamını buldun mu? Mevzu açıklığa kavuştu mu acaba?”
İki yanlış muhalefet tarzı (*)
Cumhur İttifakı’ndan daha somut, daha gerçekçi ve daha ikna edici bir program sunamayan bir muhalefete seçmen yeterince iltifat etmez. Yerinde sayan ve kaderini iktidarın yıpranmasına bağlayan pasif bir muhalefetin seçmende değişimi mümkün kılacak bir istek uyandırması ve iradeyi ayağa kaldırması zor olur.
ANALİZ –Bilgen HDP’de neyi eleştiriyor, ne öneriyor?
Vahap Coşkun’a göre Ayhan Bilgen, HDP’de a) kaderini tek bir kişinin performansına (Selahattin Demirtaş) bağlayan bir anlayışın egemen olduğunu, b) politikaların tayininde partinin belirleyici bir aktör olamadığını ve Kandil ve İmralı gibi odakların merkezi bir rol üstlendiğini düşünüyor. Bunların yanında üçüncü temel eleştirisi de söylemdeki güçlü Türkiyelilik vurgusunun pratiğe aktarılamaması.
‘Tek nefeste içene bedava’
Yine bir Pazartesi günü; bizim Diyarbekir evinde hararetli bir sohbet var. Münakaşalar ateşteki kestane misali sıcak mı sıcak ideolojik bir hatta ilerlerken birden nedendir bilinmez cemaatin nostaljik hissiyatı kabardı ve mevzu geçmiş güzel günlere kaydı. Eşref, “Hoca, hazır el atmışın şu maziye, bizim sade gazoz sevdamızı da yazsana!” diye daldı lafa. “Olur” dedim. Neden olmasın? Görüyorsunuz, yazılara sipariş de alıyoruz artık!
Küçülen iktidar, büyümeyen muhalefet (*)
Ekonominin hali, muhalefete büyük bir alan açıyor. Lakin muhalefet, ekonomiyi yönetebileceğine dair sağlam bir algı üretemiyor. İçine girilen kıskaçtan ülkeyi nasıl çıkarabileceğine ilişkin açık ve kesin bir mesaj veremiyor, halkta bir güven oluşturamıyor.