Müzakereler en radikal mücadele yöntemleridir. Müzakere her şeyden evvel sizin varlığınızın kabulüdür. Yani onlarca yıl mücadele ettiğiniz veya ettiğini düşündüğünüz meselenin temsilcisi olarak kabul görmenizdir. Sizi bir taraf olarak görmenin neresi teslimiyet oluyor? Ve bu daha müzakere başlamadan olan bir kazanım. Gerisi sizin ustalığınıza ve taleplerinizi en basitinden en zor olana doğru konumlandırmanıza kalmış oluyor.
Hani Kürt meselesi yoktu da Batılılar uydurmuştu? Bahçeli’nin söylediklerini bir Batılı söylese Sevr hezeyanı tavana vururdu. Unutmayalım ABD ve AB 1990’lı yıllarda” Kürt sorununu hal edin” dedikçe “bizi bölmek istiyorlar” diyorduk. Öcalan’ı bize teslim ederken asmayın şartı koyan ABD idi. Bana Öcalan’ın tesliminden bir gün öncesi bilgi veren ABD Sefiri Sam Brown, “asmak yok” diye tekrarlamıştı. Kürt vatandaşların oylarının önemi ortaya çıkınca Kürt meselesi aniden var oldu! Aslında Kürt sorunu olduğunu bilen zamanın Başbakanı Çiller’e “meseleyi Meclis’te tartışmak gerek” diye önerdiğimde herhalde siyasal nedenlerle göze alamadı.
Aralık 1999'da Türkiye, Avrupa Birliği’ne resmen aday olmuştu. Herkes memnun ve umutlu idi. Hollandalı bir dostum diplomat “korkarım bu Avrupa Birliği normlarını beceremeyeceksiniz. Zira imparatorluk geçmişiniz, aşırı milliyetçilik ve gelecekten ziyade geçmiş ile yaşamanız buna mâni, dini farklılık değil” demişti.
Türkiye siyasetinin öne çıkan kutuplaştırıcı yapısının en işlevsel aygıtı damgadır.HDP=PKK=CHP söylemi, bütün Kürtleri kapsayan damganın ve damganın uzandığı tüm sosyal ilişkilerin mahkûm edilebildiği en açık örnektir. İstanbul seçimlerinde Kürtlerin Cumhuriyet Halk Partisi’ne verdiği destekten yola çıkılarak üretilen CHP=HDP=PKK damgasının da siyaseti paralize edebildiği bir düzlemde, benzer damgaların sosyolojiyi hem normaller hem de damgalılar bağlamında nasıl zehirleyebileceği ve ne tür bir baskı üretebileceği özellikle dikkate değerdir.
Uyarılar, “Ayrılıklar, ahlâkımızın sınanma anlarıdır” gibi edebe ve itidale davet eden cümlelerle başlamıştı. MİT krizi çıktığında, ‘dine hizmet’ diyerek yola çıkan bir cemaatin MİT müsteşarının kim olacağı üzerine kavga vermesindeki garabeti sorguladım. Bunun, o güne kadar ‘dine hizmet ediyorlar’ diye kendilerine destek verenlerde yol açacağı güven problemine dikkat çektim. “Siyaset bu kavgadan yara alır, ama cemaat ölür” diyerek de, net bir şekilde uyarımı yaptım.