GÜNÜN YAZILARI

Akşener yalnız mıydı, yalnız mı kaldı?

2 Mart'taki toplantının ardından herkes medeni bir şekilde Saadet Partisi’nden Karamollaoğlu tarafından kapıdan gülerek uğurlanmıştı. Nihayet bütün liderler pazartesi günü müzakereye devam etme kararı almışlardı. Yani ortada havada uçan tabaklar, ayağa kalkıp birbirine bağıran liderler, çarpıp çıkılan kapılar, masadan “ittirilen” kimse pek yok gibi görünüyor. Peki neden İYİ Partililer meseleyi “Altılı Masa’da o akşam” trajedisine çevirdi ve bazı gazeteciler konuyu neredeyse “Akşener’e mansplaining yapıldı”ya kadar getirdi ama gerisini bir türlü getiremedi. Çünkü “Akşener’in trajedisi” hikayesi masada bitiyor. Gerisini herhalde hatırlamak istemiyorlar. Ya da onu tevil etmek o kadar kolay değil.

Katillerle saf tutmak

Bursa’da lümpen bir taraftar grubunun her yerde görülebilecek sıradan bir eylemi ile değil, tam tersine siyasi gönderimleri iyi hesaplanmış, bilinçli ve organize bir kötülükle karşı karşıya kaldık. Bu kötülük alelusul soruşturma ve görevden uzaklaştırmalarla açığa çıkartılmaz. Eğer, TFF’si ve diğer kurumlarıyla devlet bu kötülüğün peşine düşmez ve bütün sorumluları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit etmezse, yapılan bu barbarlığı kabul ettiğini ve meşru bulduğunu göstermiş olur.

İki hikâye bir masal

Kılıçdaroğlu’nun televizyondan Akşener’in “kazanacak aday”la, “devletin varlığı, milletin iradesi”yle paketlediği tiradını izledikten sonra tebessüm ederek kurduğu “Hiç merak etmeyin, taşlar yerine oturacak” cümlesini, “Her şey dağılmıyor, tam tersine şimdi her şey yerine oturuyor”a da genişletmek mümkün herhalde. Yazımdaki iki hikâye de fikrimce bu cümleyi kurmadan önce muhabbet faslında anlatılabilecek kıssalar.

AB-NATO-Türkiye-Kıbrıs

Türkiye NATO’dan ve Avrupa savunma sistemindeki geleneksel rolünden uzaklaştıkça yerini Güney Kıbrıs almaktadır. Konunun deprem felaketinden önce dahi tartışılmaması hatta muhalefet tarafından da gündeme getirilmemiş olması en azından bende hayret uyandırmıştır.
- Advertisement -

Spinoza nerdesin

Oldukça yorucu bir yolculuk sonrası akşam kararırken Malatya’ya girdiğimde, o çok tanıdığım, çocukluğumun eşsiz tatlarla yüklü sokakları tanınmaz haldeydi. Yıllarca okul servisi beklediğim apartmanın hemen yanında, sırtında battaniyelerle enkaz başında ateş yakıp gelecek bir sesi bekleyen insanların yakarışları, eskiden koca bir kayısı bahçesi gibi olan bu şehre ne kadar da tezat bir görüntüydü. O, bisikletlerle altını üstüne getirdiğimiz sokaklar, köpekten kaçarken çalılara takıldığımız, ırmaklarında yıkandığımız, Ramazanlarda çiğdemler topladığımız yerlere yapılmış binalar altüst olmuştu. Acıyla, hüzünle, göz yaşlarıyla geçtim harabelerin arasından. Tanıdıkları aradım telefonla, açıkta kalanlarla ilgilendim. Şükür ki yakın bir kaybımız yoktu ama bu şehirde herkes birbirine çok yakındı.

En Son Çıkanlar