İtalyan siyaseti daha çok erkek egemen ve maço karakteriyle dikkat çeken bir siyasetti. Bu kez farklı bir tablo ile karşı karşıyayız. Değişik kültür ve çevrelerden kadınlar, İtalyan siyasetinde belirleyici hale gelmiş durumda. Bu kadınların sağcı bir siyasi hareket içinde yükselmiş olmaları da duruma ayrı bir boyut katıyor.
2002’de işlenen Hablemitoğlu cinayeti soruşturması 2015’te yeniden canlandırıldığında görüldü ki dosya bomboş. O kadar ki, bırakın böyle siyasi bir cinayeti, sıradan cinayetlerde bile otomatik olarak baş vurulan standart delil toplama işlemleri bile yapılmamıştı. Bu tuhaflığı açıklamak üzere 2015’ten günümüze kadar hiç bıkmadan tekrar edilen bir tez var ki en az bu tuhaflık kadar tuhaf: “Dosya boştu” deniyor, “çünkü ‘FETÖ’cü polis ve savcılar delilleri toplamadı, kararttı…” 2002 ve sonraki yıllar için pek komik bir tez…
Bunların çoğunluğu, CHP’li değil. “Kibar solcular” diyebiliriz… Ulusalcı çizgi... “Gericiliği” yenmek gerektiğini söylüyorlar. Cumhuriyet’in temeli olarak varsaydıkları “katı laikçi” çizgiyi bırakmak istemiyorlar. İYİ Parti içinde ve çevresinde, bazı simetrik sıkıntılar yaşandığı görülüyor. Ülkücü bir çekirdekle MHP’den ayrılıp yola çıkan Akşener ve çevresi, sert ve muhafazakâr bir geleneğin bazı alışkanlıklarını hâlâ taşıyor.
“Yiğit, şehit, katil, işkenceci”yi baştan okudum ve ana fikir için verilebilecek daha birçok örneği atladığımı; ayrıca, birçoğunun temelinde yatan esas ideolojik kurguyu da yeterince açmadığımı düşündüm: Marx’ın “ilkel komünizm” teorisi.
Deftere “Sakin ol Orhan!” diye yazmış. “Bu yazdıklarım bir gün yayınlanırsa… Bazı yerler, korkular, telaşlar, siyasi öfkeler… Böyle yazarken mutlu olduğum için yazıyorum” diyor. Zor zamanlarda desteğini istediğimde hiç duraksamadı.