Devlet, siyasi iktidarla aşağı yukarı 10 yıl önce kurduğu ve giderek güçlenen ittifakının çıkarları gereği Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasını istemiyorsa, evet, “siyaset üstü, düzenleyici bir güç” olarak oyunun içinde olduğu söylenebilir. Peki, devlet neden Kılıçdaroğlu’nu kendisi için neredeyse bir ‘beka sorunu’ olarak görür? Şayet varsa böyle bir duygu, bunun rasyonel gerekçeleri neler olabilir?
2 Mart'taki toplantının ardından herkes medeni bir şekilde Saadet Partisi’nden Karamollaoğlu tarafından kapıdan gülerek uğurlanmıştı. Nihayet bütün liderler pazartesi günü müzakereye devam etme kararı almışlardı. Yani ortada havada uçan tabaklar, ayağa kalkıp birbirine bağıran liderler, çarpıp çıkılan kapılar, masadan “ittirilen” kimse pek yok gibi görünüyor. Peki neden İYİ Partililer meseleyi “Altılı Masa’da o akşam” trajedisine çevirdi ve bazı gazeteciler konuyu neredeyse “Akşener’e mansplaining yapıldı”ya kadar getirdi ama gerisini bir türlü getiremedi. Çünkü “Akşener’in trajedisi” hikayesi masada bitiyor. Gerisini herhalde hatırlamak istemiyorlar. Ya da onu tevil etmek o kadar kolay değil.
Bursa’da lümpen bir taraftar grubunun her yerde görülebilecek sıradan bir eylemi ile değil, tam tersine siyasi gönderimleri iyi hesaplanmış, bilinçli ve organize bir kötülükle karşı karşıya kaldık. Bu kötülük alelusul soruşturma ve görevden uzaklaştırmalarla açığa çıkartılmaz. Eğer, TFF’si ve diğer kurumlarıyla devlet bu kötülüğün peşine düşmez ve bütün sorumluları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit etmezse, yapılan bu barbarlığı kabul ettiğini ve meşru bulduğunu göstermiş olur.
Kılıçdaroğlu’nun televizyondan Akşener’in “kazanacak aday”la, “devletin varlığı, milletin iradesi”yle paketlediği tiradını izledikten sonra tebessüm ederek kurduğu “Hiç merak etmeyin, taşlar yerine oturacak” cümlesini, “Her şey dağılmıyor, tam tersine şimdi her şey yerine oturuyor”a da genişletmek mümkün herhalde. Yazımdaki iki hikâye de fikrimce bu cümleyi kurmadan önce muhabbet faslında anlatılabilecek kıssalar.
Türkiye NATO’dan ve Avrupa savunma sistemindeki geleneksel rolünden uzaklaştıkça yerini Güney Kıbrıs almaktadır. Konunun deprem felaketinden önce dahi tartışılmaması hatta muhalefet tarafından da gündeme getirilmemiş olması en azından bende hayret uyandırmıştır.