Roni Marguiles’in ilk gençliğinde uzak durduğu sosyalizme nasıl yöneldiğini anlatan öyküsünü merakla okudum. Bize göre epeyce ileri bir yaşta, belli ki bazı teorik çıkarımlar...
Türkiye’nin abiliğini kabul etmiş KKTC dışındaki dünyadaki belki de tek ülke olan Somali’nin Ankara’daki üç tane lokantasına bile tahammülsüz bir nizami alemcilik, ümmetçilik ve milliyetçilik bu. Bu milliyetçi ve ulusalcılığın gözüne sadece Kızılay’daki Somalilerin tabelaları batmıyor, Türkiye’deki her türlü farklılık da onları tedirgin ediyor, tetikliyor, Türkiye’yi herkesin birbirini tanıdığı, hiçbir şeyin değişmediği, hiçbir olayın sürpriz olmadığı durağan bir taşra kasabası gibi tahayyül ediyorlar. Tam da Alabamalı ırkçılar gibi… Hayatın değişimi, çeşitlilik, yeni talepler onları da ürkütmüştü.
Sri Lanka, 21’inci yüzyılda bir devletin bir isyancı grubu bütünüyle mağlup etmesinin ilk misali olması hasebiyle, bu neviden sorunlar yaşayan ülkeler bakımından bir çatışma çözüm seçeneğine dönüştü. Fakat gerçek bir barışın inşası için çalışılmazsa, askeri zaferle halının altına süpürülen sorunlar gün gelir tekrardan oraya çıkar. Sri Lanka, işte bugünlerde tam da bunu tecrübe ediyor.
Türkiye ile AB arasında ilişki kurulmasından nerede ise 60 yıl, üyelik adaylığı tanınmasından nerede ise 23 yıl, katılma müzakerelerinin başlamasından nerede ise 17 yıl geçtikten sonra Avrupa Parlamentosundan bu tür bir rapor çıkmış olması gerçekten üzücüdür. Gönül isterdi ki Kıbrıs engeli katılma müzakerelerini akamete uğrattıktan sonra özellikle insan hakları ve temel hürriyetler konusunda Kopenhag kriterlerinin yerine en az onlar kadar etkili olacak “Ankara kriterleri” geçsin. Bunun olamadığını hep birlikte gördük ve bedelini milletçe ödemeye devam ediyoruz.
Yönetmenliğini Steven Spielberg’in yaptığı Münih filmi, 1972 Münih Olimpiyatları sırasında Filistinli Kara Eylül örgütünün kaldıkları apartmanı basıp rehin aldıktan sonra çatşmada öldürdükleri 11 İsrailli sporcunun MOSSAD tarafından alınan intikamını anlatır. Filmde Kara Eylül baskınının organizatörü olduğu iddiasıyla eşiyle birlikte öldürülenlerden biri de Yaser Arafat’ın yakınlarından El Fetih yöneticilerinden Muhammed Yusuf al-Najjar’dı. Najjar daha sonra San Diego’ya yerleşti ve burada Hispanik bir kadınla evlendi. İlk oğullarına Arafat’ın kod adı olan Ammar adını verdi. ABD’de üniversite okuyan ve annesi gibi Katolik olan Ammar Campa-Najjar Demokrat Parti’den siyasete atıldı, önceki denemelerinde rakipleri geçmişini ona karşı kullandı ama nihayet ön seçimleri kazandı ve önümüzdeki kasım California eyaletine bağlı Chula Vista kentinin belediye başkanlığı için yarışacak