Aysel Tuğluk’un haksız şekilde cezaevinden çıkarılmaması üzerine dün, yani 22 Nisan’da “Aysel Tuğluk ve Tüm Hasta Mahkumlara Özgürlük” için bir basın açıklaması yapıldı. Bu basın açıklamasından öğreniyoruz ki bu çağrı 54 farklı ülke kadınlarından destek gördü, pek çok baro, avukat örgütleri tarafından desteklendi. Basın açıklamasından sonra yapılan panelde tıp doktorlarının konu ile ilgili söyledikleri de Türkiye’nin utanç vakalarını arttıracak nitelikte.
İsmail Kılıçarslan’ı Yusuf Kaplan’a benzeyen bir adam hâline getiren, iki laf etmeden önce otuz defa özür dileyecek kadar omurgasızlaştıran, Reisçilik etmeyenin linç edilmekten korkar olduğu bir mahalle ne sosyal iktidar, ne kültürel iktidar, ne fikrî iktidar kurabilir. Ne kurar? Bakın işte çevrenize. Kültürel ve fikrî bir çöl.
Kanlı bir süreç yaşandı. Güvenlik güçleri en kıymetli elemanlarını kaybederken, buralarda eline silah verilen yüzlerce genç hayatını kaybetti. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi de bu çatışma ortamında dört ayaklı minareyi korumaya çalışırken başına isabet eden bir kurşunla yitirdik. Suriçi de nasibini alanlardandı.. Tarihi bölge yandı, yıkıldı. Belli bir tamir sürecinin ardından Suriçi yeniden açıldı. Şimdi Diyarbakır’dayım.
Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan geçtiğimiz günlerde “hayat pahalılığını bırak bekaya bak” diyenleri eleştiren bir yazı kaleme aldı. Kılıçarslan’a göre bu bakış açısı sorunluydu, çünkü bizatihi hayat pahalılığının kendisi bir beka sorunuydu ve bu yaklaşımın, “ekonomik daralma ve yaşadığımız ekonomik krizle mücadele eden Recep Tayyip Erdoğan’a da, AK Parti’ye de bir gram faydası yok”tu. Sorunun kaynağını eleştiri dışında tutarak eleştiri yapmak: Bir muhafazakâr eleştiri stili!
Tasvir yaptırmak isteyen müşteriler tahmin edileceği üzere askeri, idari ve dini sınıflardan gelen yüksek rütbeli/mevkili kimselerdir. Bu yüzden tasvir takılan mumyaların sayısı tüm mumyalılar içinde ancak %1-2’yi bulabilmektedir. Demek ki tasvirini yaptırmak mumyalattırmaktan daha maliyetli ve herkese de nasip olmamış.