Gönül istiyor ki hukuk devletini yeniden benimseyecek adımlar atılsın. Yargıya güven yeniden canlansın. Bu adımlardan ilki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını uygulamak olabilir. Osman Kavala yargılamasında kararın bir ay sonraya bırakılması, bu açıdan bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Muhalefetin “Yarının Türkiyesi” sloganıyla kamuoyuna sunulan ortak metninde Kürtlerin adı yok. Her alanda yaraların derinleşmesi, iktidarın ipin ucunu kaçırdığı ve artık sorun çözme becerisini yitirdiği düşüncesinin kökleşmesi muhalefete belki seçim kazandırabilir. Lakin muhalefet, Kürtlere güven telkin etmeden “Yarının Türkiyesi”ni inşa edemez.
Yani özetle seçim kanunlarındaki değişiklikler zamanı gelmiş fikirlerin önünde duramadı, süresi dolmuş iktidarların ömrünü uzatmadı, sandıktan çıkmayan oyun yerine geçemedi, siyasi mühendisliklere karşı alternatif siyasi mühendisliklerle çareler bulundu.
Putin karşıtı Ruslar, Türkiye’nin gösterdiği bu açık kapı siyasetine çok teşekkür ediyor. Bu kapı sayesinde dünyanın her yerine gitme imkanları bulunuyor. “Peki bir karar verdiniz mi?” diye sordum. “Önce burada iki ay kalma iznimiz var. Onu kullanacağız. Sonra Rusya’ya girip çıkacağız ve bir ay daha kalma şansımız doğacak.” Moskova’dan gelmişler. Ülkelerinden ayrılmak istemiyorlar.
Avrasyacılar kendilerini sanki kapitalist emperyalizmin dışına çıkmış, sömürüsüz-adil bir dünya tasavvurunun bağlıları gibi sunsalar da bunun gerçekle bir ilgisi yok. Avrasyacılar Avrasyacı, çünkü arzu ettikleri disiplinli, dejenere olmamış, demokrasisiz rejimin yolunun buradan geçtiğine inanıyorlar. Bu ölçüyle baktığımızda, askerlerin Batıcılıktan Avrasyacılığa meyletmelerinin başlangıcını, Batıcılığın otoriterliğe cevaz verme esnekliğine sahip olmamaya başladığı 1990’ların başlarına kadar götürebiliriz. Avrasyacılığın yükselişi ise Gezi ve 17-25 Aralık’la başladı, 15 Temmuz’la zirveye çıktı.