Nasıl ki Horozu çok olan köyün sabahı geç olur, tarihçisi çok olan memleketin de gerçeği geç olur. Sabahı bildirmek amacıyla horozların horozluk yapmak üzere ötmeleri gibi “hakikati (veritas)” bildirmek amacıyla tarihçilerin de tarihçilik yapmak üzere yazmaları, konuşmaları onların en vazgeçilmez vasfıdır. Burada arzu ettiğim, okuyucularımın kimin ehil kimin horozlanan tarihçi olduğunu ayırt edebilmeleridir.
“Sonra pencereler bozuldu” diyorum, yazımın nağmesine, ritmine, nostaljisine güzel uyduğu için. Doğaya, havaya, insana, ‘dışa’ açılırdı pencere bir zamanlar. Eve mevsimi, sokaktaki hayatı önce o taşırdı... Manzarası kıpır kıpır olunca; dışında da, içinde de geniş pervazları olurdu eski pencerelerin. Pencere çiçeklerine, kedilere, dirseği nasırlı pencere insanlarına mahsus seyirlik pervazlar...
Arkaik Çağda Atina’dan bir gündelik hayat sahnesi. Bir su testisini (hydra) süsleyen, kırmızı zemin üzerine siyah figürlü bir resim. İÖ 530 dolaylarına tarihleniyor. Vücut hatlarını görece gizleyen, ağır, uzun ve bol giysileri içinde kadınlar, çeşmeden evlerine su taşıyor. Bu, ev dışına çıkabildikleri son derece nadir anlardan birini simgeliyor.
Güvenlik güçlerinin artık resmi üniformalarının bir parçası haline gelmiş büyük yüzüklerin anlamını Van Havalimanı’ndaki bir hediyelik eşya dükkanında daha iyi anlıyorsunuz.Bu havalimanını kullanan Van, Bitlis, Hakkari’de MHP ve İYİ Parti’nin oy oranlarının toplamı bile yüzde 5’in altındayken, havalimanının hediyelik eşya bölümündeki bütün yüzüklerin böyle olmasının ve bunun bu kadar rutinleşmesinin devlet için pek iyiye işaret olmadığı açık.
Ahmet Vehbi’nin İstanbul Notları’nda bu hafta büyük marketlerdeki istihdamı azaltan fakat pek de bir işe yaramayan otomatik kasalar, şehirler arası yolculuklarda ikram, konserlerde akbilli öğrencilere promosyon bilet, depozitolu ambalaj ve her yazın klasiği gürültü terörü var.