Başlıktaki bu ünlü sözü Süleyman Demirel 1960’lı yıllarda söylemişti. 1991’de on binlerce madenci Zonguldak’tan Ankara’ya yürüdü. 2019 yılında benzer bir yürüyüşü tazminatlarını alamayan Somalı madenciler yapmak isteyince önlerine 1983 yılından kalma bir kanun maddesi çıkarıldı. Madenciler, maddenin iptali için mahkemeye başvurdu. Konu Anayasa Mahkemesi’nin önüne geldi ve darbe döneminden kalma madde iptal edildi. İçişleri Bakanı Soylu buna çok kızdı, ve…
Savaş, insan hayatının anlamını bütünüyle yitirdiği, kişinin kendisini en çok kendisine kanıtlama ihtiyacı duyduğu zamanlarda ortaya çıkar. Kahraman olmak için düşmanla çarpışmak gerekir çünkü düşman, kendimize kanıtlayamadığımız bütün güçsüzlüklerimizin sembolik ifadesidir.
O geceki paranoyak linç yüzünden gazetelerde adı deşifre edilen reklam yazarı Türkiye’yi terk edip ABD’ye yerleşmek zorunda kaldı. O akşam haklarında tahliye kararı verilen 21 gazeteci tahliye edilmedi ve yeniden tutuklandı. Çoğu üç yıldır hala cezaevinde. O geceki linçten ve tehditlerden sonra Ülker, kendi kurduğu Şehir Üniversitesini de yüzüstü bırakarak Türkiye’den uzaklaştı. O gecenin de katkılarıyla sürekli canlı tutulan darbe psikolojisi içinde 15 gün sonra yapılan referandumda “Evet”ler az farkla önde çıktı ve Türkiye’nin yönetim sistemi kökünden değişti.
Muhafazakâr-dindar gençlikteki deizme ve sekülerliğe kayışın başlıca kaynaklarını sıralayınca ilginç bir sonuç çıkıyor ortaya: Bunların çoğu bizzat AK Parti’nin olumlu-olumsuz ‘icraat’ıyla bağlantılı… Yani ironik olarak AK Parti yapıp ettikleriyle, hedefi “dindar gençlik” olsa da aslında dinden uzaklaşan ve sekülerliğe yaklaşan bir gençlik üretiyor.
“Hiçbir şey ilgimi çekmiyordu/ölü bir balık gibi gözlerim vardı/bu hayata mahkum olduğumu düşünmüştüm/sonra ışığı gördüm/siz sıkıcı insanlar bize bakın/ biz gerçek kazananlarız biz eğleniyoruz/ dünyayı boş ver/bir kereliğine cesur olalım/daha uzağa gidelim/inatçı olalım/ yalnızken daha güçlüyüm/hiçbir şey beni durduramayacak/gerçekleşmekte olan bir mucizeyim.”