Daha da şaşırtıcı olan ve katılımcılarda tuhaf duygular uyandıran tepki HDP’den geldi. DPI toplantılarına her zaman çok sayıda mensubu katılan HDP’nin Oslo’ya dair açıklamaları ağır ve olumsuz eleştiriler içeriyordu. Enstitü’nün AK Parti’nin seçim hesabına göre toplantılar düzenleyebileceği iddiası, çok ağır ve tutarsız bir iddia.
İran dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Meclis Başkanı Binali Yıldırım, olası İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) başkan adaylığıyla ilgili sorulara, "Kader çizgimizden kaçış yok" yanıtını verdi.
Gezi direnişi, kendi ahlaki doğrusunu, toplumsal tahayyülünü ve gündelik yaşam tercihini başkalarına zorla benimsetmek istiyormuş algısını yaratacak kadar çok tekrarlayan ve bunu da son derece nobran, itici, dışlayıcı bir dille yapan Başbakan Erdoğan'a yönelik çok güçlü bir çığlıktı. İktidar ve iliştirilmiş aydınları bu tür hak, özgürlük, adalet ve haysiyet temelli çığlıklar bir daha atılamasın diye Gezi’ye bambaşka bir elbise giydirmeye giriştiler ve bunda da önemli ölçüde başarılı oldular.
Bu nasıl bir retorik? Bu nasıl bir gergedan? Nasıl bir derisi kalın, sırtında yumurta küfesi olmayan yaşlı namussuz? Savaşın azameti. Devletin muazzam tasavvuru (veya telâkkisi; bugün vizyonu diyoruz). Bireyin hiçliği… Kendinizi sırf Treitschke’lerin konuşabildiği bir toplumda düşünün. Hukukun araçsallaştırılmasının nasıl önüne geçilebilir, böyle bir ideolojik ortamda?