Erdoğan bu kritik kararda “işi Komisyon’a havale etmekle” yetindi. Erdoğan’ın almadığı riski muhalefet de almadı. CHP gibi Yeni Yol Grubu’nu oluşturan partilerin de karar alma mekanizmalarında toplumdan gelen güçlü itirazların daha etkili olduğu açıkça ortadadır. Komisyon’a üye veren partilerden Öcalan’la görüşmeye kategorik olarak karşı çıkan bir parti olmadı. Bu durum Öcalan’ın rolüne dair bir normalleşme eşiğinin sessiz sedasız aşılmış olduğuna da işaret ediyordu.
COP31’in Türkiye’de yapılacak olması, yüzeyde güçlü bir diplomatik kazanım gibi görünürken, müzakerelerin Avustralya tarafından yönlendirilmesi, küresel iklim siyasetinde gerçek gücün artık nerede toplanmaya başladığına dair daha derin bir soruyu gündeme taşıyor. Bu rol bölüşümü, modern diplomasinin artık nerede göründüğüyle değil, nerede yazıldığıyla ilgili daha büyük bir dönüşüme işaret ediyor.
Kürt meselesi gibi toplumun derinliklerine kadar etkili olmuş bir sorunun kısa sürede çözümünü beklemek, gerçekçi değil. Sorunun daha demokratik bir ortamda çözülmesi için, muhalefetin de mutlaka sürece katılması gerekiyor. Komisyonda CHP’nin varlığı hala önemli. Türkiye’deki şu anki kamplaşma, sürecin sağlıklı yürümesini tehdit ediyor. Doğuda Kürtler ile yeni barış adımları atılırken, İBB’nin kritik kadroları, cezaevine atılabiliyor. Onlarca belediye başkanı ve yöneticisi, ağır polis operasyonlarından geçirilebiliyor. Ancak, son tahlilde, CHP, bunca operasyona maruz kalırken, çözüm sürecine desteği sürdürebiliyor.
CHP’nin kararı İmralı’ya görüşmeyi, PKK ile müzakere etmeyi kriminalize eden bir öfke patlamasını da tetikledi. Son iki günde son 10 yılda işitmediğimiz kadar PKK ve Öcalan laneti ve hakareti işittik. Üstelik bugün lanetledikleri PKK iki ay önce kendini fesh etmiş bir örgüt, Öcalan ise bu kararı aldırmış örgütün lideri. Seçimlerde ne olduğu herkesin malumu “Kürt siyasal hareketiyle” gizli ve açık ittifaklar kurmakta bir beis görmeyenler, örgütünü fesh etmiş Öcalan’la çözüm için bir saatlik teması bir anda suç ve ayıp ilan ettiler.
Trump Güney Afrika’daki G-20 Zirvesi’ne protesto ederek gitmedi. Sebep; Güney Afrika’yı beyaz çifçilere yönelik soykırımla suçlaması. İlk başlarda bu Güney Afrika doğumlu Musk’ın bir ergenlik travması zannedildi. ABD’nin İsrail’in intikamını alıp Güney Afrika’ya “asıl sensin soykırımcı” dediği düşünüldü. Asıl olan Trump’ın adeta bir buzulda hem genetik hem de düşünsel olarak bozulmadan korunmuş; katıksız Avrupalı insan kaynağı keşfetmiş olması. Afrika güneşi altında 400 yıldır çözülmeden kalmış bir buzul içinde, liberal demokrasilerin yumuşatıcılarıyla yıkanmamış kolalı beyazlar. Trump, Afrikaners olarak anılan bu topluluğu ABD’ne iltica etmeye adeta davet etti.