Bugün buna inanmak güç ama bir zamanlar Kurban Bayramları Türkiye’de bir güvenlik krizi konusuydu. Kurban kesen yanında jandarmayla devleti buluyordu. Kurban ve sevabı vatandaşın ama derisi devletindi. Vatandaş-devlet arasındaki yüz yıllık güven krizinin bir özetiydi.
İngilizler bu maçta topun rakipte olma hali üstüne iki farklı tablo çizdi. Biri kararlı ve görkemli diğeri de mahcup, tereddütlü ve kırılgan. Sanırım hem Almanlar hem de Fransızlar bu tuhaf tabloyu görünce kıs kıs gülmüşlerdir. İngilizler 1-0 kazandı ama bütün zaaflarını da rakiplerine adeta mesaj göndererek ellerini açık ettiler.
1961 yılında Berlin’e giden ABD Başkanı Kennedy Batı’nın taviz vermeyeceğinin altını çizmek için meydanda yaptığı konuşmada “Ich bin ein Berliner” (Ben de Berlinliyim) diyerek Sovyetlere mesaj verdi. Tayvan’ı ve Amerika’yı bekleyen esas tehlike Berlin örneği. Ancak, ABD, Berlin’de olduğu gibi avantajlı durumda değil. ABD Tayvan’ı Çin’in parçası olarak kabul etmiş. Batı Berlin öyle değildi.
“Eşyanın Belleği” başlıklı sergi Büyükada’daki Adalar Müzesi’nde açıldı. Doğumundan itibaren bir Adalı olan Viktor Albukrek meğersem eşi benzeri olmayan, akıl almaz bir uğraş gerçekleştirmiş, hayatı boyunca. Sergi yalnızca binlerce eşyadan oluşan bir koleksiyonu gözler önüne sermekle kalmıyor, onun bu şaşırtıcı kişiliğini de tanıma imkanı veriyor.
Geçen ay sokak köpeklerinin öldürülmesi tartışması ile ilgili Sebestiyet’te yayınlanan yazıma ilginç bir itiraz geldi. Bazı Müslüman arkadaşlar İslam’da kurban var, İslam hayvan öldürmeye karşı değil dolayısı ile köpekleri toplu olarak öldürmekte sorun yok dedi. Diğer taraftan İslam’a sıcak bakmayan bazı arkadaşlar ise yazımı öbür uca götürdü. Hayvanlarla ilgili bahsettiğim etik kaygılar varsa o zaman İslam’ın doğru olamayacağını çünkü kurban gibi bir ibadetin emredilmeyeceğini iddia etmişlerdi. Peki hangi taraf haklı? Dahası bu iki uçtan birisini seçmek zorunda mıyız? Gelin hep beraber kurban ibadeti ile hayvan hakları tartışması üstüne kafa yoralım.