Siyaseten gerçekleştiğine kani olduğum İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin AK Partiye siyasi olarak ne getirip ne götüreceğini zaman gösterecek ama her gün bir kadının vahşice öldürülmesinin devam ettiği bir süreçte açıklanan eylem planının toplumda bir heyecan yaratmadığı ortada.
Sohbetlerin ana konusu, Avrupa’da aşının paralı, hatta 150 Euro olduğuna ilişkin haberlerdi. Avrupa’da Amerika’da bir yakını olanlar bu iddiayı duyunca şaşırıp telefona sarılmışlar. Gerçek, bu ülkelerde aşının paralı olmadığı. Türkiye’de olduğu gibi Batı’da da aşıdan para alınmıyor. Hangi aşıyı istediğimize yazmamız için bir form verdiler. Doldurduk, tercihimiz BioNTech’ti.
Baykal, bir milyon tane eleştirilecek pozisyonu varken belki de siyasi hayatındaki en doğru, en demokrat işlerden biri yüzünden eleştiriliyor. Halbuki bugün Baykal’ın yakın adamlarının Ahaber, CNNTürk ekranlarında “yerli, milli öz hakiki CHP’liler” diye bağırlara basılmasının sebebi Baykal’ın Sünniliği değil, devletçiliği, siyasi kadrolarının menfaat şebekesiyle kesişen yolları.
Yani, inandırıcılıktır esas olan ama bir tiyatro eseri ya da film, hiçbir zaman tam bir inandırıcılığa sahip olamayacağından, inanmak istediğimiz inanırız. İnandırıcı olması aynı zamanda bizim inanabilir olmamıza ve inanmak isteyip istemememize bağlıdır. Kendine inanamayan insanlar sanata da inanmazlar bu yüzden.
1980’de darbeden bir hafta önce doğmuşum. Yirmilerimi 11 Eylül 2001’in gölgesinde geçirdim. Kırklarıma da pandemiyle girdim. Hesaplarıma göre altmışlarımda umarım dünyayı meteora karşı koruyacak bir teknoloji geliştirmiş oluruz.