104 amiral hadisesinde asıl önümüzde duran mesele, yalnızca iktidarın değil, muhalefetin de konuyu hukuk denen mihenk taşına vurmamasıdır. Ya yargı? İşte yargı deyince gerçekten utanıyorum, yüzüm kızarıyor, tansiyonum fırlıyor.
Adalet Bakanı’nın Özel Danışmanı, seçilmiş “sanık”lara öngördükleri cezayı açıklıyor: “Yasadaki ceza en fazla on yıl. On yılın hepsini yatsınlar”… “Hazır liste”yi de henüz davaya bile atanmayan savcının önüne koyuyor. Listedekiler “Yıldızlar Takımı”. Hükümete muhalif, farklı siyasi gruplardan -seçilmiş- sekiz “sanık”…
Uğradıkları mağduriyetlere rağmen devletin yanında durmuş, vatanseverlik hisleri güçlü bu insanların ve yakınlarının, gönülden ve fikren bağlı oldukları devletin artık onlara barış akademisyenleriyle, FETÖ’cülerle, Sorosçularla, KHK’lılarla, HDP’lilerle, Selefilerle, Hilafetçilerle aynı hukuki standartları uyguladığını kabul etmesi kolay değil.
Anayasa Mahkemesi kapatılsın, iktidarın emrinde olacak biçimde yeniden açılsın! Hapistekiler çıkmasın, diğerleri de onların yanlarına gönderilsin! Adeta yargıya ve idareye talimat veriyor. Ülkemiz, muhalif siyasi partilere, farklı düşünenlere siyaset yapma alanı bırakmayan bir otoriterleşmeye itiliyor. Bu kadar basınç, toplumda umutsuzluk, çaresizlik ve öfke birikimine yol açıyor. Siyaset yapmak, muhalefet etmek iyice zorlaşıyor.
Erdoğan tabii ki koronanın farkında ama yaşananın değerini artıran da bu. Rehber salonları dolduranlara şunu söylemiş oluyor: “Ölüm tehlikesine rağmen, buradaki varlığımızın, birlikteliğimizin hayattan daha önemli olduğunu bilerek, kendinizi feda ederek buraya geldiniz… Allah kabul etsin.”