Kendini Türk olarak tanımlamayıp, çocuklarına her sabah bu andın okutulmasından rahatsız olanlara, çocuğunun herhangi bir şeye varlığını armağan etmesini istemeyenlere, çocuğunun her sabah herhangi bir şey için ant içmesinden rahatsız olanlara ne diyor bu andı savunanlar? Burası Türkiye, ya andı oku, ya terk et mi? Haklı olarak okullarda din dersinin zorunlu olmasına karşı çıkanlar, istemedikleri bir andı çocuklarının okumasını istemeyen ailelere bu çelişkiyi nasıl açıklayacaklar?
2013 yılında ‘Andımız’ın okunmasına son veren kararı alan, hükümetin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. 8 Ekim 2013 tarihindeki konuşmasında, kaldırılma gerekçesini şöyle açıkladı: “Her gün doğruyum diyerek doğru, her gün çalışkanım diyerek de çalışkan olunmaz. ‘Andımız’ olarak bilinen metnin yazarı son derece tartışmalı bir isim olan Reşit Galip’ti. Reşit Galip, Türkçe ezan zulmünün mimarlarındandır.
“Dinimizin hükümlerini hatırlatmak” için söz alan memur-imamların aklına hep toplumun en savunmasız kesimlerinin hak eşitliği mücadelesinin gelmesi, buna karşılık “inananların taşıyamayacakları yükler”i ihtiva eden hükümleri nedense hiç hatırlamamaları ilginç değil mi? Anlamak güç değil: Birincisi ne kadar risksiz ve kolaysa ikincisi o kadar riskli ve zor.
Egemenlik arayışı doğal bir dürtü. Homo türü güç, statü farkı, hiyerarşi ve rekabetle dolu 6 milyon yıllık bir geçmişe sahip. Ne var ki doğal olan aynı zamanda ille de ‘istenilir’, insanlık açısından ‘iyi’ olmayabiliyor… ‘İyi’ kültürel evrim süreci içerisinde üretiliyor ve onun ‘modern’ halinin milyonlarca yıllık biyolojik evrimin ürettiği erkek zihnini gemlemesi zor. Yine de yapılabilecek şeyler var…
Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda, “Hayır olmam” demiyor. Tabii muhalefetin tümünün desteği sağlanmadan böyle bir işe kalkışmanın imkansızlığını biliyor. Ama gönlünde Cumhurbaşkanlığına da yer olduğunu hissettiriyor. Son dönemin modası olan ‘kabadayı dil’ zaman zaman sözcüklerine yansıyor. Kürtler konusunda dışlayıcı, ötekileştirici dili geride bırakmış görünüyor.