10 yıl öncesinden aklımda kalan, İsrail’de günlük yaşama hakim olan tedirginlikti. Filistin sınırlarına beton duvarlar inşa ediliyordu. Tel Aviv’de bir müze müdürü şöyle demişti: “Araplar, Yahudilerden daha fazla çoğalıyor. Böyle giderse, onlar İsrail’de çoğunluğu ele geçirecek...”
İsrail güvenlik güçlerinin Filistin ve Arap halkı üzerinde estirdiği, insanlık vicdanını hiçe sayan ve Mescid-i Aksa’dan Gazze Şeridi’ne tırmanan son vahşet dalgası, tesadüf sayılamayacak bir şekilde, iyice kanırtır ve burun sürtercesine, Kudüs Günü’nün hemen öncesinde başladı.
Bizim oralarda “Ala kametuni versun” diye bir deyim vardır, rahmetli babaannem Nafiye beddua olarak çok sık kullanırdı. Bana da öfkelendiğinde söylemiştir. Anlamı ‘Allah seni bildiği gibi yapsın’ demek. İkizdere’de yaşananları, bu nobranlığı gördükçe, içimden babaannemden miras kalan bu sözü tekrarlıyorum sık sık, “Ala kametunuzi versun.”
Back to this matter of how the Turkish tribes, pouring in over Azerbaycan in the 11th century, might have come to talk admiringly among themselves of “ana+dolu,” a land full of mothers, giving rise to the word “Anadolu.”
Knesset’e altı milletvekili sokan Dini Siyonizm, koalisyon görüşmelerinde Netanyahu’nun yanındaydı, hatta muhtemel yeni Netanyahu hükümetinde Ben-Gvir’in bakanlığı bile söz konusuydu. Biraz da bundan aldığı cesaretle Ben-Gvir ve taraftarları, son aylarda Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinli aileleri tahliye etmek için davalar açan, gerilimi artıran yerleşimcilerin çıkardığı olaylarda başrollerdeydiler. Sonunda savaşa dönen Kudüs’teki gerilimi yükselten bir başka Kahanist örgüt daha vardı: Levaha...