Muhafazakâr zengin elitler arasında New Age tasavvuf fikirleri yayılmaya başladı. Zengin bir muhafazakâr grubun Hakan Mengüç’ten tasavvuf dinlemeye gittiklerine şahit oldum. Hakan Mengüç uzun yıllar NLP, koçluk ve hipnoz eğitimleri vermiş, 2015’e kadar henüz Sufizm yok. İnternetteki CV’si 2015’de bir anda değişmeye başlamış. Önce “Küçüklüğünden itibaren tasavvuf dersleri aldığını, Osmanlıca ve Arapça okuyabildiğini” hatırlıyor. Sonra tekrar CV güncelleniyor; “Şems-i Tebrizi’nin diyarı Tebriz’de eğitim aldığını ve Mevlevi geleneğiyle büyüdüğünü” de hatırlıyor. Sonra CV’sinde bildiği dillere Farsça ekleniyor ama bir anda Arapça ortadan kayboluyor. 2018’de CV yeniden güncelleniyor: “Mevlevi geleneğinden ney yapım icazeti aldı ve aynı zamanda kişiye özel ney dersleri vermektedir.”
Suikasta uğrayan Donald Trump’ın hayatta kalmasına üzüldüğünü yazarak dünya gündemine oturan “El Hotzo”yu, uzun zamandır okuyorum. Elon Musk’ın, günün birinde El Hotzo’yu Alman Başbakanı’na şikayet edip onu işten kovdurabileceği, aklımın ucundan geçmezdi. El Hotzo’nun gerçek ismini, 1996 doğumlu ve Bavyeralı olduğunu, biseksüel olduğunu ve bunun gibi detayları, Almanya yeni öğrendi sayılır: Sebastian Hotz, Nürnberg yakınlarındaki bir kasabada dünyaya gelmiş. Alman sağının, milliyetçiliğinin, maço kültürünün kalesi Bavyera’dan, böyle bir karakterin “fırlama”sı, bir ironi.
Gezi meselesinde iktidar cephesindeki en tavizsiz olan, AYM ve AİHM kararlarının bile ezilip geçilmesini savunacak kadar ileri giden şahin kanat içinde özellikle MHP ve Cumhurbaşkanı’nın Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum dikkat çekiyor. Tuhaftır 2013’de Gezi Parkı olayları sırasında hiç de şahin değillerdi. Peki, Gezi davası konusunda neden bu kadar radikal ve tavizsizler? Neden bunu surda gedik açtırmama meselesine çevirdiler?
Tarık Ziya Ekinci eşitlik ve adaletten yana sosyalist bir Kürt’tü. “Kürt meselesiyle Türkiye’nin demokratikleşmesi birbirine sıkı sıkı bağlıdır” derdi. Bu nedenle milliyetçilikten uzak bir duruşu vardı. Bazen kafama bir şey takıldığında ona sorardım ve zaman zaman da belli meselelerde aramızda farklılık oluşurdu.
Geçmişte Erdoğan’ın “Türkiye ittifakı” vb bazı sözleri ya da son genel seçimler sonrasında yaptığı bazı ‘rasyonel’ tercihler bazı kesimleri umutlandırdıysa da Erdoğan otokratlığında en küçük bir yumuşama bile olmadı. En son Can Atalay’ın milletvekilliği konulu meclis oturumunda yaşananlar bu iklimin değişmesinin söz konusu bile olamayacağını gösterdi. Bu olayı önceleyen “normalleşme” girişiminin başına gelenler de meydanda.