Ana SayfaYazarlarMustafa Denizli ve bir adım önde olmak

Mustafa Denizli ve bir adım önde olmak

2003’te yaptığımız röportajda ‘’Panenka bir adım öndeydi’’ demişti; ‘düşünce olarak!’ Yıl 2015. Maceralı bir teknik direktörlük kariyerinin sonunda-ki kendi deyimi- ‘Başlangıcı burada yaptım. Finali de burada yapacağım!’ dediği Galatasaray’la anlaştı Mustafa Denizli. Ama bu kez durum farklıydı. İlk geldiğinde Derwall vardı ve Avrupalılaşmak isteyen emin adımlarla yürürüyüp yönünü bulmak isteyen  bir Galatasaray vardı şimdi ise yönünü kaybetmiş bir ‘camia!’

 

Spor yazarı Oğuz Dizer katıldığı bir radyo programında Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’in Genel Kurul’a ayar çekerek! Salonu terk etmesi üzerine şunları söyledi; "Galatasaraylılık işte o an bitmiştir!" Bir duruş, kavrayış, adap ve edep biçimi olarak ‘Galatasaraylılık anlayışına/geleneklerine’ tamamen ters bir tutumu eleştiriyordu Oğuz Dizer. Aslında söylediği şey Lise’nin ağzından çıkıyordu.

Galatasaray Hamza Hamzaoğlu sürecinin başlangıcıyla bir sancılı döneme girmiş ve yine Hamzaoğlu’nun görevden alınmasıyla ‘sancılı zaman diliminin’ sonlanacağını düşünmüşlerdi. Sezon başı kampında ‘danışman Cüneyt Tanman’ ile Başkan Dursun Özbek’in arasında yaşanan ‘yetki krizi’ bugün olacakların habercisi sayılsa da görmezden gelindi. Önce Cüneyt Tanman görevinden ayrıldı ve son zamanlarda ‘ben demiştim’ açıklamalarının havada uçuştuğu ‘şeyler’ yaşanmaya başlamış geçen zaman Tanman’ı doğrulamıştı; ‘’Galatasaray  kendi yapısına ters düşen bir yönetme biçimiyle yoğruluyordu!’’

 

Geçen gün Dursun Özbek işbilir edasıyla geçen dönemlerin en başarılı başkan profili sayılan Alp Yalman’a bir çağrı yaptı; ‘Gel ve Florya Tesisleri’nin başına geç!’ Kulüp çevrelerinden ve Lise’den büyük eleştiri aldı bu tavır. Dönemlerin en başarılı başkanlarından birine tesis müdürlüğü önerisi sayılıyordu bu çağrı. Densizdi ve işbilmezlerin yapacağı türdendi. Genel kurulda yine genç bir yönetici! Genel kurula karşı heyecanlı konuşuyordu;  ‘kulüpte yapılan harcamaların!!! Kimin cebine girdiğini söylesek yer yerinden oynar!!!’ Bütün yönetim dönemlerini doğrudan ve ‘taammüden’’ suçlayan bu kelimeler kongre salonunun tavanına asılı kaldığında -eski yöneticilerin tümünün doğrudan suçlandığı- o an için bir şok yaşandı dersek durumu abartmış olmayız sanırım.

 

İş bilmezdiler, lümpendiler ve Galatasaraylılık anlayışına tamamen ters durumdaydılar. Eski yöneticilerin ve Galatasaray’a yıllarını vermiş Genel Kurul üyelerinin duvarda bir nokta bulup oraya kilitlendiklerini gördük. Kimilerine göre gözlerini oradan aldıkları gün Özbek ve yönetiminin ‘sonlandığı’ gün olacak…

 

Mustafa Denizli bütün bu ‘karmaşanın’ içine düştü. Hem de kelimenin tam anlamıyla. Takımı devraldığı günden bu yana futbolcularının ‘oluşan ve deşilen’ yaralarını onarmak için özel toplantılar, buluşmalar, yemekler düzenledi takım vurgusunu ön plana çıkaracak konuşmalar yaptı ama son Beşiktaş maçı sonrası yaptığı açıklamalar hepimizin yüreğine oturdu; "Bu takımı içerden düzeltemezsek dışarıdan düzelteceğiz!" Yaşam felesefesinde ve lügatında ‘kaybetmek’ olmayan bir teknik adamdan çok elinde satırla takımının üzerine yürüyen bir ‘hoca’ gibiydi hu açıklamasında. ‘’Teknik Direktör tiplemelerinden hangisine geçiş yapılacağınızı koşullar ve oyuncu kadronuzun tutumu belirler’’ demişti. Babacan, despot ya da demokrat… Birini tercih edecekti Mustafa Denizli. Şimdi kendince geçerli bir yöntem olarak ‘transferi ve kopuş’u imliyor.Henüz çalıştırıcılık yapmadığı zamanlarda; ‘’Teknik direktörlüğe yakında dönmeyi düşünüyorum. Ancak istediklerimi yapabileceğime inandığım bir yapı olursa işin başına geçerim! İnanmadığım anda da giderim!’’

 

Galatasaray’daki antrenörlük yaşamına Derwall’in danışmanlığında başladığı dönemlere dönelim; ‘’Türkiye büyük takım yaratamaz sözü yanlıştır. Eğer bu tür düşüncelere önem verirseniz büyük takım yaratamazsınız!’’ demiş 1976’da Derwall’in çalıştırıcısı olduğu Almanya Milli Takımı’nın Çekoslovakya ile yaptığı maça dönmüş Çek Panenka’nın penaltısına gönderme yapmıştı; ‘’Panenka hiçbir kalecinin beklemeyeceği tahmin edemeyeceği bir şekilde vuruşunu yapmış topun altına bilardoda kleps denilen vuruş tekniğiyle girmiş dünyanın en iyi kalecisi sayılan ve yere yatan Maier’in üstünden -kımıldamasa top kucğına gelecekken- gol yapmıştı. Panenka düşünce olarak bir adım öndeydi çünkü!’’

İlginç olan orijinal olandır elbette. Mustafa Denizli o döneme ilişkin tespitlerinde haklı çıktı kuşkusuz. Milli Takımda görev aldığı zor dönemlerde de bir anlayışın değişmesini vurgulamak için de Şansını zorlayan hatta bunu yaratmak isteyen bir teknik adam olarak ‘’her durumda %51 şans bizden yana !!’’ demişti. Bugün durum çok farklı. Kasımpaşa maçı sonrası ‘’hayatımın en zor maçı!’ demişti. Anlıyoruz kendisini. Almanya, İran ve diğer Anadolu kulüplerinde verdiği bunca mücadelenin ardından bu denli ‘’kargaşanın’’ yaşandığı Galatasaray’da aldığı son görevin getirdikleri kimsenin kolay kolay kaldırabileceği türden değil. Beşiktaş maçının ardından hakemler için söyledikleri-buraya yorumculuk döneminde yaptığı değerlendirmeleri almadık daha-eski, Mustafa Denizli portresinin tamamen tersi.

 

Her zaman %51 ama koşullar ve oyuncular, evet her zaman %51 ama yönetim kurulu ve kulüp yapısı, %51 kazanacağız evet ama hakemler elbette ki…

 

Evet o günlerden bugünlere bir dünya devi yaratma çabasını nerelere geldiğini görmek hepimiz adına üzücü. Başarı varsa taç hazırdır Türkiye’de. Ama başarı yoksa suçlu ayağa kalk diyecek birileri bulunur her zaman. Sabır ve bekleyiş felsefi bir durumdur. Farklı bir erdem gerektirir. Bunu ne zayıf halkasında görev aldığını biliyor Mustafa Denizli. Bütün gerginliği de bu yüzden. Bütün şaşkınlığı ve pişmanlığı da… Büyük olasılıkla onun duyarlılıkları, kurmaya çalıştığı dünya ile Galatasaray Yönetim Kurulu’nun icraatları arasında gidip geliyordur şimdi.

 

Bence; Mustafa Denizli derin bir sudur… Yazmaya ve anlatmaya devam edeceğiz…

 

- Advertisment -