Ana SayfaYazarlarŞişhane’de kavşak park, otopark

Şişhane’de kavşak park, otopark

 0_f1_111İstanbul’un hem gözönündeki ortalık bir yerinde, kritik bir güncel jenerik problemine hem de yerinde ve tutarlı olduğu kadar yaratıcı ve çekici bir çözüm getirmiş olması nedeniyle bağımsız yazı konusu olmak için fazlasıyla nedeni olan kayda değer bir kentsel tasarım uygulaması var bu sefer de gündemimde.02_e2203_e04_e Bir süredir kentin orta yerinde gözlerimizin önünde, ayaklarımızın altında duruyor. (1) Geçen sefer “Paris’teki dev kelebek” ile hedefindeki ortogonal geometriyle başetmek üzere kendisini eksantrik biçimler dünyasına hapsetmiş yapıbozumunun mimari pratiğini açmazlarıyla birlikte dile getirmeye çalışmıştım. Şişhane kavşağı/parkı/otoparkı projesinin sonunda ortaya çıkan kördüğümlenme benzeri, nereden bakılsa karmakarışık biçimlenmenin herhangi bir şekil arayışıyla ilişkisi yok. Projenin başlıca girdisi, çok yönlü trafik işleyişiyle, mevcut sosyal ve topografik sınırlar ile imkanlardan türetilmiş seyir terası işlevli kent parkı programının üstüste çakıştırılıp tasarımda çoklu veri akışını yönetmenin en hassas araçlarını barındıran computational design tekniklerine hâkim, iletişimi önemseyen, kibirsiz ve tevazu sahibi ekipten oluşan bir ofis pratiğinin gündelik mesaisiyle buluşup işlendiği bir sürecin sonucu olarak çıkmış o geometri kaçkını şekillenme ortaya. (2) 05_e O zaman önce o belirleyici verileri sayıp geçelim; kavşakla ilişkili bulvar ve yollar ile yapılacak otoparkın trafik hareketleri; Tarihi Yarımada yamaçları ve tepelerinden görünen, demek ki, oraları da gören panoramik bakış açılı bir tepe konumu. Dört bir tarafı bitişik-nizam, ada-parsel düzeniyle sarılmış yoğun bir yapılaşmış alan stokunun içindeki yegane yapılaşmamış yani açık alan olmaya elverişli boşluk olma hali. 06_e206_e308_e00 Öte yandan İstanbul’da yeni problemimiz kentin en olmadık yerlerinde karşımıza birkaç  kat seviyesine dek dikilebilen duvarlar Belediye Beyoğlu ve Tarihi Yarımada’da Haliç’e paralel seyreden yamaçlara tüneller açarak, iki yakanın mevcut trafik sirkülasyonuna by-pass hatlar açmakla başladı işe önce. Sonra ne zamandır zaten gündemde olan kent boşlukları için ayrı ayrı düşünülmüş dalış-çıkış tünelli kavşak çözümleri de uygulamaya konup bu yeni hatlarla birleştirilmeye başlanınca kentin topoğrafyası tamamen değişmeye başladı. Bu uygulamalar, kentsel tasarım disiplininin imkanları kullanılmadan yürüyor. İşte şehirlerarası yol mühendisliğinin plan düzlemiyle sınırlı tecrübesiyle yürütülen bu iki yakaya yayılmış yaygın inşai faaliyetin tasarım disiplini zihniyeti kontrolünden mahrum şekillenişinin, dikiş tutmamış potları olarak dikiliyor karşımıza bu duvarlar. Yani kavşakları ve tünelleri kağıt üzerinde yollarla bağlayınca kontrol edilmiş olmuyor sonunda ortaya çıkacak işleyiş ve görüntü. Yanlış anlaşılmasın, “Yanlış/kötü/çirkin tasarlanıyor.” demiyorum, “Tasarlanmıyor!” diyorum. 09_e11_e12_e13_et213_etOysa yapıldığından beri sadece siyasi merkez olmakla kalmayıp, İstanbul’un odağını ve ağırlık merkezini de peşi-sıra taşımış Dolmabahçe Sarayı’nın yanındaki eşsiz Boğaz kenarı taşlığı, sarayın ardındaki anıtsal ağaç dizisiyle nihayetlenen Yıldız Sarayı korusu ve modern İstanbul’un en özenli yamaç tasarımı örnekleri Gümüşsuyu ve Maçka ile son anına kadar mimarisiyle de kente entegre yegane stadı olmuş Dolmabahçe Stadı Dolmabahçe’deki hesap-kitapsız düğümün kurbanı oldular bile. Beşiktaşlılar yeniden kavuştukları statlarını gözetmedim diye hemen alınmasın. Dolmabahçe’nin zincirleme reaksiyonunun Beşiktaş merkezindeki düğümü bu kez onlara stadyumda olduğu gibi [neyse ki] yepyeni bir çarşı (AVM olurdu olsa olsa) vaadetmiyor. Ama Beşiktaş’ın merkeziyle Ortaköy merkezi arası hattın neye benzeyeceğini henüz kimse bilmiyor. Benden uyarması, Dolmabahçe-Beşiktaş arası nasıl kimsenin tanımadığı yer-üstsüz bir yeraltına dönüştüyse ve koskoca Taksim meydanı, yayalar açısından yine yeraltında duvara asılı birer metro ve otobüs durağı levhasından ibaret kaldıysa, bize projesi gösterilmemiş her inşaat mahalli, yollar yeniden açıldığında tanıyamayacağımız yerlere dönüşme riski taşıyor demektir. Eğer kamuoyu olarak bu konuyla zamanında ilgilenilmezsek, her şey olup bittikten sonra basına proje niyetine dağıtılacak birkaç acemi suluboya perspektifin, geleceğin fiziki şekil-şemalini önceden bilip kontrol aracı anlamındaki teknik proje dokümanı yerini tutmadığını bir kez daha deneyimlemiş oluruz o kadar. (3)Bütün bu açılardan İstanbul’un ilginç ve uzun vadede yol gösterici de olabilecek örnek nitelikte bir istisnası bu sefer konu edeceğim proje. İstanbul’un tasarım ve akademik camiasına aşina ve enerjik simaları Alexis&Murat Şanal çiftinin Beyoğlu/Şişhane kavşağına tam da dik açılı haçvari karşılıklı bulvarların kesişme noktası olan dairesel refüjü artığını, bodrum katları altı kat yeraltı otoparkının iniş rampasına dönüştürürken çıkan hacmi de üstüste üç seyir-teraslı her tarafından kamuya kucak açmış bir kent parkı olarak kullanan rasyonel, çok-işlevli ve kullanışlı bir programın rol-modeli olmaya elverişli projesi ve uygulaması.Sırf örnek diye; tababet hizmeti ve bilgisi alınmadan sağlık sorununa yaklaşmak ne kadar saçma ve çağdışıysa, tasarım hizmet ve bilgisinden yoksun kente müdahale de aynı derecede yadırgatıcı ve tuhaftır. Terzide bile “Üzerime bir şeyler dik de giyeyim” demiyoruz; modeli, provası vs. teknik adetleri ve adabıyla yaşıyoruz süreci. “Her zamanki gibi mi kesiyoruz abi?” diye soruyor berberimiz. Bir tek koskoca kentlerimiz mi istisnası bu açık veya örtük tasarımlar silsilesinin? Kısacası yollarla bağlanmış her bir kavşağın ve tünel giriş-çıkışının vs. kritik düğüm noktalarının da teker teker tasarlanması gerekiyor. Madem öyle, tasarımcı elinden çıkma bir kavşağın neler sağladığını görüp sağa-sola saçılmış kontrolsüz yol inşaatlarıyla karşılaştırarak her bir köşe başında neler kaçırdığımızı anlamaya çalışalım. O zaman Şişhane’deki istisnanın hikâyesine bakalım artık… Karaköy Gayrimenkul adlı özel firma, kavşak diye ayrılmış alanine kıyısındaki atıl, işlenmemiş, ham araziyi İBB’den yap-işlet-devret yöntemiyle otopark yapmak üzere devralıyor. Alışveriş esnasında iki tarafın da aklında basbayağı bir otopark binası vardır. Nitekim, Haliç silüetindeki baskın konumu nedeniyle ilk denemelerde kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunu iknada zorluk yaşanmıştır zaten. 16_e2 Bir tesadüf eseri iş, çalışma alanlarını kumaş tasarımından kentsel tasarıma geniş bir aralıkta tanımlayıp çalışan Şanalarc bürosu ortakları Şanal çiftinin önüne gelmesiyle, onlar işe bunun bir bina projesi olamayacağını anlatmakla başlarlar. (4) Bu iş olsa olsa metropolün merkezi ilçesi Beyoğlu’nun orta yerindeki bir kamusal alan projesidir. Etrafı tıklım tıkış binalarla dolu geniş bir alanın içindeki ana-arterler kavşağına sıkışmış bir boşluktur. Evet, otopark tüm merkezler gibi burada da ihtiyaçtır ama, yükselip yoğunluk artırmak yerine, nereden bakılsa ciddi bir hacim demek olan kavşak inşaatına entegre olup otoparkı da o aralığa sığdırmak hem akılcı hem de hesaplı olacaktır. Çünkü o hafriyat, dolgu ve kavşağı ayakta tutacak beton taşıyıcılar nasıl olsa yapılacak, onlar yapılırken aralıklarda kalacak kullanılmamış hacimler kullanılır alana dönüştürülüp arabalar oralara sığıştırılsa, hatta artanıyla da o çevrede olmayan bir işlev, mesela açık kamusal alan, yani park yapılsa, çok kazanılır da, ne kaybedilir? Kısacası viyadüğün kullanılamayan alanları kullanılardan ayıklansa pekala da bir otopark edecek; silüet de projenin engeli olmaktan çıkıp, cazibe avantajına dönüşecektir.17_eİtirazları duyar gibiyim: “Burayı mektebine gittiğiniz Los Angeles mi sandınız?”, “Burada kimseye anlatamazsınız derdinizi.”, “Bizim inşaat harcıyla karılmış kültürümüze uymaz böyle alengirli fikirler.”… Hayır, basbayağı da anlamışlar işte: Hem harcamayı yapıp otoparkı işletecek yatırımcılar, hem de yatırım programının onayını verecek bürokratlarıyla siyasiler. Elbirliğiyle vazifesi değilken yegane imar faaliyeti freni haline getirilip öcüleştirilmiş koruma kurulu da derdinin dermanı gözüyle bakmış bu binasız olduğu için yassılmış silüete. Şaşılacak bir şey yok aslında, bir an yer değiştirip karşıdan başta durduğu yere bakabilecek aktörlerin hepsine, programları ve iş alıp-verme yöntemleriyle o kadar karmaşık ve anlaşılmaz 18_egörünecek ki, viyadükle otoparkı ayrı ayrı yaptıran, yürüyüp giden şekliyle her şey. Mümkün olsa inşaat sektörünün tarihi bir aydınlanma anı olacak hani neredeyse. Türk milletinin adını insanlığın geri kalanından farklı tuhaflıkları olan, askerlik tabiriyle “cins”e çıkarıp deli gömleği giydirmiş o çokbilmiş itirazcılarda olmasın sorun: İşte yatırımcısı, mimarı, müteahhiti, taşeronu, belediyesi, Koruma Kurulu kurumuyla, bireyiyle anlaşıp yapmışlar. Orada duruyor, şu Beyoğlu Belediyesi binasının altındaki, Bankalar Caddesi’nin ağzındaki kavşak, Pera ile Kasımpaşa arasına sıkışıp kalmış aralık, Unkapanı köprüsünden çıkıp vites küçültünce erişilen ilk boşluk, inanmayan gidip kontrol etsin orada duruyor. 19_e Bizim millet anlamaz kırıp-döker denmemiş, İskandinav çamıyla kaplanmış teraslar boylu-boyunca, aralarına nadide nebatat bile konmuş terasın ahşap kaplaması belirli bir geometrinin tabiyetinde eğimlerle yükselip-iniyor yer yer. İnanılacak gibi değil ama o düşük vitesle tepesine tırmanmaya alıştığımız tepede eğimli ahşap yüzeylere sırtüstü yatmış Haliç’i ve Tarihi Yarımada’nın Osmanlı tarafından özenle bezenmiş tepelerini seyrediyorlar. Hayır rüya değil, Toscana veya Chicago Millenium Park da değil, şu bizim Şişhane’nin ta kendisi. 20_e Adını zamanında Pera’nın İstanbul’un 6.bölgesi olmasından alıp tavladan bildiğimiz “şeş” (altı) takısından türetmiş, şu envai-çeşit avizesiyle elektrik teçhizatı imalatçıları, tacirleri merkezi, arada turistler bulunsa da, insanları da ithal bir millet değil; sadece uzanıp Haliç seyretmiyor, sabah erken grup halinde gelip spor niyetine jimnastik bile yapıyorlar. Yarın öbürgün sokak tiyatroları, müzisyenler, rapçılar, kay-kaycılar da girecek sıraya besbelli.24Şehir merkezinde otopark olmaz, kriminalite merkezi olur denmemeli. Her ne kadar iki adım ötenin Tüyap otoparkı insanın aklına ilk olarak cinayet mahalli getirse de pırıl pırıl burası. “Bal dök yala!” cinsinden. gommeKarmaşıklık ve okunaksızlığına alıştığımız işaret sistemini bile sanat eserine dönüştürmüşler. Hatta kriminalite fantazisinin odağı merdivenleri bile göz alıcı derecede cazip, otopark, tavanına açılmış delikten ışık bile alıp, narin bir nebata hayat kaynağı olmakla kalmamış vampirlerle birlikte Frankenstein’ı bile kaçırmışa benziyor ki o korku gomme2ürpertisinden iz yok havasında, canlı ve sıhhatli her şey, uğursuzluğun izi yok. Bir sanatçıya sergi ilhamı bile vermiş izbelik ve köhnelik kovalanmış kıyı-köşesinden. Sıkı bir kavga olmuş besbelli köhnelik ve tekinsizlik yaka-paça atılmış açık havada güneşin altındaki parkından değil sadece; yerin altı kat dibine inen otoparkından da. Kentin merkezine gitmekten caydıran trafik de korkutmasın. O kadar iyi çalışıyor ki kavşak, dört bir yanından gelenleri öte tarafına atıveriyor aynı hızla. Hayır, parkyeri aramak üzere ara sokaklarda dolanma macerası da bitmiş; ütopya sanki mübarek. 26_e28_tg25_e28_t O pırıl -pırıl otoparktaki uygun yere yerleşmek için tabela dikkati stresi de yok, doğru şeritte olmak yetiyor; şerit götürüyor zaten arabayı doğru uygun boş yere. Park edip doğru yukarı, yere uzanıp Haliç seyretmeye hele ki günbatımı saatiyse… 29_e130_e Oradan da konfeksiyon, kırtasiye, kitap-CD, ıvır-zıvır, perakende alış-verişin, yemenin içmenin, sokakta sosyalleşmenin yeri, yıllandıkça cazibesi artan Beyoğlu’na üç-beş adım kalmış zaten artık. Topkapı’ya, Arkeoloji’ye, Salacak’a, Moda’ya, Boğaz’a gezmeye gidenlere çağrım, çoluk-çocuk üşenmeyip kalkıp gidin görmeye, göreceksiniz değecek. Park yeri de garanti, otomobil de şart değil üstelik. Kıyısına kadar gelmiş metro tüneli bağlantısı da takılınca sisteme, olmuş bir de transfer merkezi. O belirsiz, öykündükçe aramızdaki mesafenin arttığı, bir türlü samimiyetle tanışamadığımız atalarımız ya da kültürümüze uzak, tekinsiz yabancılar değil, tanıdığınız, karşılaşacağınız, karşılaşınca selamlaşacağınız mimarlar, mühendisler, yatırımcılar, ustalar, emekçiler yaptı. Oy verdiğiniz/vermediğiniz siyasilerle, yüzleşmekten çekindiğiniz bürokrat ve teknokratları onaylayıp teşvik etti. Daha dün bitip açıldı tarih öncesinin semtimize uğramamış insan-üstü şuur ve iradeleriyle değil, bizim de soluduğumuz atmosferde yapıldı. Mucize değil gerçek; hiç üniformalı, görevli, kolaçan etmekle vazifeli göz yok. İnip-çıkmak, gidip-gelmek, konuşmak-gülmek, serbest. Gönüllü, sivil hayatın fikri, özlemi değil kendisi; derin soluk alıp yanında götürmek dahi serbest. 32_e Hayır hayır, Şanal’ların eline düşmüş bir Dolmabahçe kavşağı hayali kurup işin tadını kaçırmayacağım. Zaten “Bütün kavşaklar Şanallar’a!” gibi bir kavşak tekeli haline gelmek de sitelerinden besbelli tevazularına ters düşerdi en çok. Bu yazı da bir yer görme tavsiyesi olarak kaldığı ölçüde, onları mahçup etmemiş olur ancak. Dipnotlar:1) Projeyi kapağa çıkararak konu eden bir mimari yayın için bkz: Yapı dergisi 397; 12/14, s.92-101.2) Şanalarc mimarlık araştırma ve kentsel tasarım ofisi için link: http://www.arkitera.com/etiket/6407/sanalarc-mimarlik-arastirma-ve-kentsel-tasarimAkademik bilgisine ve pratik becerisine sahip olmasam da vaktini bunlara harcayan orta ve genç kuşakla birarada yaptığım düzenli mesainin birikiminin sezgisi şu uyarıyı yapmaya zorluyor; sözkonusu süreç bir taraftan verilerin girip, diğerinden uygun şekillerin çıktığı bir silsile olarak işlemiyor. Tersine bu verileri işleyen tasarımcı ekip tıpkı fizik, kimya, biyoloji gibi doğabilim insanlarının yaptığı gibi tecrübeleri oranında işin sonucunu bütün sürecin mantığını boşa çıkarmayacak bir dozda ve kendi mesleki angajmanlarının da süzgeciyle bir ölçüde manipüle ediyorlar. İşte tam bu noktada tasarımcı birey, tekniğinin adabıyla tutarlı kalmak istiyorsa tabii, bir biliminsanı terbiyesi takınmak zorunda oluyor. Yani sonuçlar her durumda bir miktar manipülasyona uğramış asimptotik bir yaklaşıklık derecesinde aletin işleyiş pratiğiyle, onu kullananın davranış örüntüsü pratiği içinde kalan bir aralıkta belirlenmiş oluyor. Tabii tasarımcıyı yeminli bir memur gibi bu tekniklerin mantığına sonuna kadar sadık kılmaya zorlayacak bir yaptırım da yok. Yetkili olduğu sürece istediği an yöntemi terkedip çizmeden duramadığı bir şekil varsa onu çizmekte ve yapmakta özgür olacak. Bir hesaplamalı tasarım zabıtası teşkilatı işlerlikte olmadığı sürece bu meselenin de entellektüel tutarlılık ve disiplin sınırları içinde salınacağını varsayabiliriz. Nasıl ki düşünce suçu kimi düşünürlerin özel gayretine rağmen düşüncenin iç meselesi olarak değil de kendi dışına çıkıp dönüştürücü/yön değiştirici gücünü siyasi ve/ya ideolojik alanda kullanabilmeye başladığında özgürlük yanlısı/karşıtı olarak hukukun konusuna dahil olmaya başlıyorsa, bu da o anlamda bir içe sindirme meselesidir ve vicdan alanındaki gibi hesabı kendi kendine tutulabilir ancak. Dolayısıyla computational design pratiğinin de hayatın akışına ve raslantılarına açık, canlılığı ve değişkenliği içinde yaşanan bir süreç olarak deneyimlendiği hesaba katılmadığında pozitivizmin hayatı paranteze almış bilim pratiği fantazisinin sonu baştan belli düş kırıklığına benzer bir netice vermesi mukadderdir.3) Suluboya perspektif dağıtmayı vizyon diye sunmanın alternatifi olan iletişimin yolu proje sergisinden geçer. Sergi sadece sanat icra etmenin ifadesi değildir. Halk anlamaz bahanesi de teknik dokümanı sergilemememe gerekçesi olamaz. Çünkü, doküman bir kere kamuya açılıp, duyurulduktan sonra anlayanları ve anlamanın bilgisini temsil eden, oda, dernek, üniversite gibi kurumların görevleri başlamış demektir. Yönetim teknik dokümanları kamuya açmakla sorumluluğu anlayanların temsilcileriyle, medyaya devretmiş olur. Temsilciler görüş-kanaat beyan etmek, medya da bunları duyurmakla yükümlüdür artık. Vatandaşların tek tek her ayrıntıya hakim olmaları gerekmez. Sergilenen doküman gerçekleşecek işi ifadede yetersizse bu da dile gelecek sorunlardan biri haline getirilebilir. Hiçbir kurumun ve bireyin görüşünü ifadeden alıkonmaması da zaten fikir ve ifade özgürlüğünün önemli bir bileşenidir.4) Bu hamle iş sürecinin kaydı tutulmuş bir aşaması olmaktan ziyade akışkan iletişimi birincil ilke olarak benimsediğini sitesinin ana sayfasından duyurmuş bir ofisin tarafları ikna süreci olarak değerlendirilmeli; dolayısıyla ikna eden kadar ikna olanların da hakkının verilmesini icap ettiren bir süreç baştan sona bu hikâye.

- Advertisment -