Uluslararası mekanizmalar, kuruluş amaçları olan barışı gerçekleştirebilir mi?
Birinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkımdan sonra bir daha böyle bir yıkımın olmaması için 1920’de Milletler Cemiyeti (Milletler Ligi de deniyordu) kurulmuş ve bizzat kurucuları tarafından boşa düşürülmüştü. Engelleyemediği II. Dünya Savaşı’nın ardından 1946’da Cemiyet dağıtılmıştı. Bu cemiyet daha dağıtılmadan aynı işlevi görmesi için Birleşmiş Milletler (BM), savaştan hemen birkaç ay sonra 1945’te kurulmuştu. BM’nin kurucu antlaşması olarak bilinen “Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını evrensel düzeyde yasaklayan” ilk antlaşma da zaten 26 Haziran 1945’te 50 ülke tarafından imzalanmıştı. BM de düşünüldüğü gibi savaşları durdurmada başarılı olamamıştı ama bütün dünyayı içine alan, özellikle Avrupa, ABD ve büyük ölçüde Rusya’nın birbirleriyle doğrudan savaştığı bir savaş bir daha olmadı. Çeşitli defalar böyle bir savaşın eşiğine gelinse de bir şekilde sorun çözüldü.
Ne yazık ki savaşlar bitmedi. İsrail, daha savaşın kabul edilemezliğini ilan eden anlaşmanın mürekkebi kurumadan uluslararası anlaşmaları bozarak ve büyük insan hakları ihlallerinde bulunarak savaş yoluyla topraklarını gittikçe büyüttü. BM, İsrail’e bir türlü engel olamadığı gibi Vietnam ve Kore savaşlarına, Afganistan işgaline ve daha yakın zamanda Irak, Suriye ve Libya’ya saldırıya da engel olamadı.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, Rusya’nın saldırısının ilk gününden beri haklı olarak uluslararası kurumları harekete geçirmeye çalışıyor. Son olarak Ukrayna’nın BM Daimi Temsilcisi Sergy Kyslytsya, İnsan Hakları Konseyi’ni batmakta olan Titanik’e benzeterek konseyin ancak Rusya’nın üyeliğinin askıya alınarak batmaktan kurtarılabileceğini söylemişti. Ve sonunda Kyslytsya’nın dediği gibi oldu, Titanik batmaktan kurtuldu, İnsan Hakları Konseyi Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş nedeniyle Rusya’yı 7 Nisan 2022’de üyelikten çıkardı. Türkiye’nin de içinde olduğu 93 ülke bu karara destek verirken 24 ülke karara hayır oyu kullandı, 58 ülke de çekimser kaldı.
Bu savaşta Ukrayna’yı korumak üzere başka bir uluslararası kurum olan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne de (UCM) başvurulmuştu. Daha savaşın başında 3 Mart’ta UCM Başsavcısı Kerim Han, Ukrayna topraklarında işlenen suçların soruşturulması için aralarında İngiltere, Fransa, Almanya’nın da bulunduğu Mahkeme’ye taraf 39 ülkenin başvurduğunu söylemişti.
Aslında UCM savaşı önlemede daha başarılı olacak daimi bir mahkemedir. Bu mahkeme 2002’de Roma Statüsü adı verilen belge ile savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarınıincelemek üzere kurulmuş ve 11 Mart 2003’te çalışmaya başlamıştı. Genelde Roma Statüsünü imzalayıp onaylayan taraf ülkeleri ve o ülkenin vatandaşlarını yargılama yetkisine sahip olan UCM, gerek incelediği suç kategorileri gerek daimibir mahkeme olması nedeniyle savaşı daha başlangıçtan engelleme kapasitesine sahiptir. Bugün Avrupa Birliği’nin bütün üyelerine ilave olarak toplamda 123 ülke UCM’ye taraftır ama mahkemenin etkin çalışması hala gerçekleşememektedir. ABD’nin federal bir yönetim olması nedeniyle uluslararası anlaşmaları onaylamak için getirdiği zor şartlara ilave olarak farklı başkanların mahkemeye yönelik farklı tutumları UCM’yi engellemiştir. Bill Clinton döneminde 31 Aralık 2000’de Roma Satüsü imzalanmışken, Bush yönetiminin UCM toplantılarına önce katılmaması hatta 2002 yılında imzasını çektiğini açıklaması ve daha kötüsü UCM’yi zayıflatacak şekilde taraf devletlerle ikili muafiyet anlaşmaları yapması, taraf devletlere yaptırım uygulaması, keza İsrail, Rusya ve Çin’in de aynı şekilde taraf olmaması UCM’nin potansiyelini gerçekleştirmesine engel olmaktadır.
Irak’ta savaşan İngiliz askerlerinin karıştığı savaş suçlarını veya İsrail’in Gazze’de karıştığı suçlarını soruşturması ve hatta İngiliz askerlerine ceza vermesi söz konusu olsa da neticede UCM sadece zayıf Afrika devlet yetkililerini hükümetten düştükten sonra yargılayan bir mahkemeye indirgenmiştir. Nitekim Sudan eski devlet Başkanı Ömer el Beşir 2005 yılında UCM’de yargılanmaya başlamış ve aynı yıl tutuklama kararı verilmiş iken ancak halk ayaklanması ile hükümetten düştükten sonra tutuklanmış ve yargılanabilmiştir.
Her devlet, kendi çıkarına uygun olduğu müddetçe UCM’yi göreve davet ediyor görünüyor. Yukarıda söylediğim gibi UCM’nin altını oymaya çalışan ABD bile Sudan’ın Güney Darfur’da işlediği savaş suçlarının yargılanabilmesi için BM Güvenlik Konseyi kararı ile UCM’yi yetkili kılmaya çalışmış ve başarılı da olmuştu. Bu tutum, UCM’ye taraf olmayan Türkiye’nin Myanmar’da, Filistin’de veya Suriye’de işlenen suçlar için UCM’yi göreve davet etmesi ile benzerlik gösterir. Bütün ülkelerin çifte standarta düşmeden tanıyacakları böyle bir mahkeme bugün Ukrayna’da en vahşi sonuçlarını gördüğümüz savaş suçlarının önüne geçme kapasitesine sahip araçlardan biri neden olmasın. Bunu sağlayacak olan evvel emirde o halkın yöneticileri olsalar da eğer onlar bir şekilde bundan kaçınırlarsa savaşların esas ağır sonuçlarını yaşayan halkların devreye girerek bu aracı kuvvetlendirmesi mümkündür.