Korhan Gümüş

Latour’a göre politikayı başka türlü yapmanın aciliyeti

Latour’a göre bilim müşterek araçlarla nesnellik (objektivite) üreten bir işleyiş, çok yönlü bir sorgulama arayışı. Hakikat ise farklı, kesinlik içeren bir şey. Bu ikisi günümüzde çoğu zaman birbirine karışıyor.

Şehrin hünerbazlarının son mekânı: Hasköy

Önceki yazıda Hasköy’ün hünerbaz atölye ustalarını anlatmıştım… Hasköy’den söz ederken, 2010 yılında Mayor Sinagogu’nda “Molecular Istanbul’ başlığı ile bir yerleştirme yapan ve tam da İstanbul’a gelmek için tekrar yola çıktığında son nefesini veren New York’lu sanatçı Serge Spitzer’i de hatırlamanın iyi geleceğini düşünüyorum. Onun bir sanatçı olarak bölgede yaşayan, çalışan insanlarla nasıl bir ilişki kurduğunu, nasıl arkadaş olduğunu.

Sihirli semtin hünerbazları

Hasköy’ün sokaklarında yürüyorum. Binaların çoğu bakımsız. Hasköy yaşlı bir insanın ağzındaki tek tük çürümüş dişlere benzeyen yapılarla dolu. Belki “gidici” olduklarını düşünüyorlar. Ama son nefeslerini vermeden önce çalışmaya devam ediyorlar. Arkadaşlarım var burada; makine mucidi Salih usta, ayakkabı hünerbazı Eli, kauçuk teknolojisinin mucidi Naim usta… Haliç her yönüyle bir dünya şehri olan İstanbul'un yaratıcılık vahası ya da yeniliklerin kuluçka merkezi olabilirdi. Bu fırsat bugün bile var.

Çığır açan “90’lar Akımı” nasıl buharlaştı?

“Sahnede 90’lar” başlıklı sergi SALT Beyoğlu'nda açıldı, 12 Şubat tarihine kadar izlenebilecek. Sergi, dönemin karanlık havası ile sivil toplumun dinamizminin tam bir tezat oluşturduğu bu ilginç tarihsel aralığı konu alıyor. Sergiyi gezdikten sonra zihinlerde ister istemez şu soru beliriyor: Peki sonrasında ne oldu? Bu çığır açıcı “90’lar Akımı” neden kalıcı olamadı? Sonrasında ne olduğunu anlayabilmek için devletle sivil toplum ilişkilerinin nasıl dönüştüğüne bakılabilir.

90’lar: Şehre yaşam öpücüğü vermek

“Sahnede 90’lar” başlıklı sergi 15 Eylül’de SALT Beyoğlu'nda açıldı. Sergi ilginç bir döneme ışık tutuyor; bağımsız sanat inisiyatiflerinin ortaya çıktığı, etkili olduğu bir tarih aralığını konu alıyor. Sergide, Seretonin etkinliklerinden Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi’ne, işlevsiz kalmış mekanlardan sokaklara, özel radyolardan televizyonlara gündem oluşturan; içerdiği eleştiri, hiciv ile kimi zaman politik, kimi zaman da eğlenceli gibi gözüken bir dolu performatif etkinlik de yer alıyor. “Sahnede 90’lar” sergisi 12 Şubat tarihine kadar ziyarete açık kalacak.

‘Son kamu projesi’ Marmaray’ı şehirselleştirmek için hala geç değil

Haydarpaşa, Sirkeci, Yenikapı, Söğütlüçeşme gibi düğüm noktaları şehirsel ölçekteki farklı önceliklerle ilişkili olarak geliştirilmedi, yani şehirselleştirilmedi ama bunun için hala geç değil. Bu önemli mekanların, anıt yapıların çok daha verimli bir şekilde şehirsel işlevlere katılabileceğine ve geliştirilebileceğine inanıyorum.

Peki şimdi Haydarpaşa garı ne olacak?

Politik kararlar yalnızca içerikten ibaretmiş gibi gözükür. Oysa kurumsal kapasiteler, maddi praksisler gelişmekte olan fikirler üzerinde etkide bulunur. Onlar görünmeyen failler (eyleyenler) olarak mekânsal gelişmelerin akışına katılırlar. Politik kararların yalnızca tercihlerden, içerikten ibaretmiş gibi algılanmasının, eleştiriyi etkisizleştiren bir tuzak olduğunu düşünüyorum.

Geleceğin yasını tutmayı başarabilecek miyiz?

Felaketlerin gerçeklikle temas etme anları olduğu söylenebilir. Sanki bir yarık açıldı ve gerçeklik (bir an için de olsa) karşımızda belirdi. Bu muazzam bir toplumsal seferberliğe yol açtı. 17 Ağustos felaketi tıpkı bir flaş ışığı gibi gerçeklikle karşılaşılmasını sağladı. Felaketin yaşandığı gecenin sabahı siviller, acil kurtarma, yardımlaşma çalışmaları dışında koordinasyon gibi kamunun yapması gereken işlevleri de üstlenmek zorunda kalmışlardı. Fakat birinci haftanın sonunda devlet ‘bildiğini’ yapmaya başladı.

Paşabahçe’nin geri dönüşünün düşündürdükleri

Paşabahçe vapuru Büyükşehir Belediyesi tarafından “restore” edilmiş. Buna çok sevindim. Paşabahçe gibi gemiler şehrin anıtları. Paşabahçe de İstanbul’un son güzel vapurlarından biri. Ama restorasyon başka bir uğraş. Bu yapılana restorasyon değil, işlevsel yenileme denebilir. O bile tam değil. Çünkü yenileme de bir tasarım uğraşı. Bunu birileri İmamoğlu’na söylemeli. Ama kim söyleyecek?

O mezarlık: Yüz yıl önce 25 bin Yahudinin yaşadığı, 25’ten fazla sinagogun bulunduğu bir yerleşim alanının tepesi

Hasköy’deki şehrin en büyük Yahudi mezarlığında ilk belediyenin, 6. Daire-i Belediye’nin kurucusu, İstanbul’un Yahudi cemaatinin en tanınmış önderinin, Kont Abraham-Salomon dö Kamondo’nun anıtmezarı da bulunuyor. Burada inşaatlar yapılırken aile mezarlarının bir bölümü yok oldu. Belediye, kendi kurucusunun da bulunduğu Hasköy Yahudi Mezarlığı’nın bir bölümünü çöp toplama merkezi yaptı… Ancak bu da yetmedi. Arkasından buraya bir kurban kesim merkezi projesi hazırlattı. Anıtmezar yıllarca süren çalışmalarla güç bela kurtarıldı, belediye vazgeçirildi. Bütün bunlar tesadüf olabilir mi?