Onlar bizim kuşağın, en gözü pek, en düzene başkaldıran, zeki çocuklarıydılar. Cesurdular. Cesaret bir meziyetse onlarda bu meziyet fazlasıyla vardı. İhtilalciliğin yükselişe geçtiği yerde cesaretli insan sayısı artar. Hatta kimi zaman en beklenmedik isimler, en gözü kara eylemlerin başını çekebilirler. Tabii böyle dönemlerde mantığın, aklıselimin de büyük ölçüde yitirildiğini biliyoruz.
İktidardaki Sosyalist Parti ( PSOE), seçimlerde merkez sağ Halk Partisi’nin (PP) gerisinde kaldı. Ama PP ve aşırı sağ Vox’un sandalye sayısı hükümet kurmak için gereken 175’den 6 eksik. İki partinin bu eksiği tamamlaması kolay değil. Çünkü oyun kurucu pozisyonunda küçük Katalan ve Bask milliyetçisi partiler var. O partiler de parlamentoda 153 sandalyede kalan PSOE ve sol ittifak SUMAR’ın koalisyonuna desteğe daha yakın. Sanchez için Katalan ve Bask partililerle pazarlık “bölücülük” suçlamalarını da beraberinde getirecek. Bu suçlamalara karşı bir ihtimal de büyük koalisyon yani PSOE-PP koalisyonu. Kral’ın ilk yetkiyi vermesi beklenen Başbakan Sanchez şimdilik buna karşı.
Türk Dil Kurumu, Türkiyeli kelimesini sözlüğe ekledi ve bu da küçük bir depreme sebebiyet verdi. Türkiyeli kelimesi için TDK, “Türkiye’de yaşayan halk ve bu halkın soyundan olan kimse” tanımını yaptı. Nihayetinde TDK, Türkiyeli’yi sözlükten çıkardı. Peki, ne oldu? Türkiyeli kelimesi berhava mı oldu? Anlamını mı kaybetti? Sözlükten çıkarıldı diye hükmünü mü yitirdi? Hayır, öyle olmadı. Kelime hayatiyetini koruyor, mühim tartışmalarda başköşede oturmaya devam ediyor. Ama bu olan bitenden çıkarabileceğimiz bir sonuç var: Hep Kürtlerin Türkiyelileşmesinden söz ediliyordu ya, bu tartışma bir kez daha ortaya koydu ki galiba asıl ihtiyaç, Türklerin Türkiyelileşmesi!
Nesimi Yalçınoğlu, Mersin Barosuna kayıtlı serbest avukat olarak çalışıyordu. 2017 yılında kimsenin aklına gelmeyecek bir şey yaşandı. Nesimi bir sabah gözaltına alındı sonra tutuklandı. İddia ByLock kullanımı idi. Masumiyet karinesinden ve etik değerlerden yoksun basın “Alevi - Bektaşi, Gezici avukat FETÖ cü çıktı” diye yazdı. Evet Nesimi, Alevi idi. Bilirkişi raporlarına rağmen 4,5 ay hapiste kaldı. Sonra tahliye edilip Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuksuz yargılandı. Nihayet beraat etti. Sizce mağduriyet bitti mi? Nesimi’nin cezaevine girmesine dayanamayan annesi Ekim 2017’de vefat etti. Nesimi de doktorların Multiple Myelom Amiliodiz dedikleri hastalığa duçar oldu. Neredeyse tüm doktorlar yüz binde bir gibi çok nadir görülen, kısaca vücudun proteinleri reddetmesi şeklinde açıklanan hastalık aynı gerekçeyi dile getirdi: “Üzüntü”. Nesimi beraat etmiş de olsa yaşananların üzüntüsüne dayanamadı. 22 mayıs 2023’te vefat etti. Nesimi ve annesi doğal yollarla mı öldüler? Ölümleri yargı cinayetleri değil miydi?
İktidarın kesimler arası yakınlaşma istemediği, çoğunluğu elde tuttuğu sürece ayrışmayı tahrik edeceği belli… Önümüzdeki sürede de bu değişmeyecek. Ve muhtemelen kazanmaya yetecek. Diğer deyişle laik kesimin kendi kimliğini öne çıkararak iktidara gelmesi, ona eklemlenmiş olan Kemalist ideolojinin rejimin referansı olarak işlev görmesi artık pek mümkün gözükmüyor. Hal bu ise laik kesim ne yapmalı? Yönetmeye talip olmaktan vazgeçip İttihatçı siyasi yelpaze içinde eriyip gidebilir ve veya küçülerek onun ‘sol’ kanadını oluşturabilir… Ya da Kemalizm’e yapışıp anakronik bir marjinal grup olarak bir süre daha siyasete ‘çeşni’ katabilir. Ancak farklı bir yöne de gidebilir…