Kendi elleriyle yaptıkları kötülükler veya almaları gerektiği halde almadıkları önlemler sebebiyle zuhur eden felâketler sözkonusu olduğunda katıksız bir ‘Cebriye’ olarak işi ‘kader’e getirenler, güzel şeyler sözkonusu olduğunda ise ortadaki neticeyi Mu’tezile’nin bile tahammül edemeyeceği tavizsiz bir derecede sahiplenerek ‘ben yaptım, benim sayemde, ben olmasaydım...’ söylemleri üretiyor.
Ekim başında Prag’da yapılan Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) zirvesi Batı ile yeni köprüler kurmak için bir fırsat teşkil ediyordu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ayak üstü ve protokoler temaslar dışında hiçbir Batılı liderle kapsamlı görüşmede bulunmayı tercih etmedi. Aslında AST zirvesinden önce meydana gelen Doğu Akdeniz bağlantılı iki gelişme iktidarın Batı ile yeni sayfa açma niyeti olmadığını gayet açık bir şekilde göstermişti.
Barack Obama, dün ABD’nin ilk siyah başkanı seçilmesini sağlayan kampanya ekibinin Podcast programına konuk oldu. Obama, Demokrat Partililere, kimlik hareketlerine ve iptal kültürüne çok sert eleştiriler dile getirdi. Obama’ya göre en başarılı siyasetçi, kapı kapı gezen, halkla normal bir şekilde sohbet edebilen sıradan insanlar. Başarının reçetesi de iptal etmek, tablolara domates çorbası fırlatmak, sütleri yere dökmek, klavye başında devrim yapmak değil kapı kapı gezmek, herkesi kapsayan somut bir dil kullanmak, fırsat eşitliğini ön plana çıkarmak. Obama’nın söyleşisi ABD’deki Demokratlara yönelikti, fakat dünyanın bütün demokratlarının acilen dinleyip ders çıkarması gereken bir içerikti. Zira dünyanın demokratları bu tür tavsiyeleri dikkate almazsa Obama gibi seçim kazanabilen merkez siyasetçilerin nesli tükenecek.
HTŞ, Afrin’de Türkiye’nin destek verdiği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) bileşenleri arasında birkaç gün önce başlayan çatışmaya müdahale etti ve yönettiği İdlip’ten Afrin’e girdi. HTŞ’nin Suriye’nin kuzeybatısında SMO içindeki gruplara kıyasla çok daha güçlü bir yapısı var. O nedenle SMO’ya bağlı gruplar HTŞ ile karşı karşıya geldiklerinde kayıp vermemek için hemen çekiliyor. Bu defa da öyle oldu. Türkiye, HTŞ ile ilgili gelişmelerde hemen infiale kapılıp tepki vermiyor. Bunun birden çok sebebi var. SMO bileşenleri hâlâ bölgecilikten, aşiret asabiyetinden kurtulabilmiş değil. Bu da Türkiye’yi hem askeri hem istihbari anlamda yoruyor. Peki bundan sonra ne olmak ihtimali var?
Başörtüsü konusunun “bu mesele çözüme ulaştı” diyerek yeniden tartışılmasından rahatsız olan bazı sekülerler sorunun çözümünün bir parçası olmadılar, hatta yıllarca bu hak mücadelesinde karşı safı tuttular. Kitlelerin sanık sandalyesine oturtulduğu bir nedamet seansı talep ederek ve bir toplumsal grup olarak muhafazakâr kitlelere dair her meseleyi “siyasal İslam” diye tanımlayarak eşit yurttaşlığı ve aynı politik toplumu paylaşan yurttaşlar olarak ortaklıklarımızın vurgulandığı bir siyasal kültürü inşa edemeyiz. Böylesine bir inşa sürecinin yaratımı birbirimize zerre itibar etmeden, özellikle Türkiye’nin neredeyse yarısını oluşturan mütedeyyin kesimlere itibar etmeden nasıl gerçekleşecek?