Kadınların yemek pişirme saati, güne gidip gitmeyeceklerine göre değişir bu sokakta. Kimi sabah adamlar işe gider gitmez başlar, mevsimine göre karışık dolma bir de çorba mutlaka. Yaz ise kızartma kokusu sarar sokakları. Kuru köfte yanında. Oğlanların eli mutlaka uzanır patatese ve köfteye, anneler bir tane patlatır o ele. Akşama kalsın, bir elleme, derler sonra dayanamayıp bir tabağa ayırıp önlerine koyarlar.
Hukukmuş! Adaletmiş! Yok canım. ABD elbette özgürlükler bakımından bizden çok ama çok geri. Bir bakıma, bunu söylemeye gerek dahi yok artık. Bunu görmek için, düşünce ve ifade hakkını nasıl sınırladıklarına bakmak yeterli.
Almanya’yı, 2005 yılından beri, Merkel başkanlığındaki (merkez sağı oluşturan CDU/CSU birliğinin büyük ortak, SPD veya FDP’nin küçük ortak olduğu) “büyük koalisyon”lar yönetti. İşte bu modelin sonu gelmiş gibi görünüyor. Yeni kuşağın ilk kez farklı bir modelle tanışması mümkün.
İktidar kendi yanlışları nedeniyle oy kaybediyor. Muhalefetin buna katkısı çok az… Seçmenin bir bölümü iktidardan uzaklaşsa da muhalefeti beğendiklerini söylemek zor. Çünkü muhalefetin Türkiye’nin geleceğine dair sözü yok. Oysa devleti demokratik yönde dönüştürme söylemi muhalefetin ihtiyacı olan ortak ‘hikâyeyi’ oluşturabilir.
“Ankara da Yaban gibi Yakup Kadri’nin Kadro dergisini çıkarttığı dönemin ürünüdür; Yaban 1932’de, Ankara 1934’te yayınlanır. Her iki roman da Kadro’nun fikriyatını yansıtır; Yaban, aydınlar ile halk arasındaki uçurumu işler. Ankara ise, bir değerlendirme raporudur. Yakup Kadri ideal ve gerçek arasında kapanması zor bir makas görür ve sürüklendiği yeisten çıkışı hayallerindeki Türkiye’de bulur…”