Yaşlı bir Halil’den, genç bir Halil’e. Eski Yale’li bir Halil’den, Columbia’lı bir Halil’e. Türkiyeli bir Halil’den, Filistin asıllı, Cezayirli bir Halil’e.
Örgütlenme yapısı ve ideolojik bağlılığı göz önünde tutulduğunda, Öcalan’ın çağrısının SDG/YPG’yi de kapsadığı aşikârdır. Lakin sahadaki mevcut şartlar SDG’nin de PKK ile aynı anda silah bırakmasını mümkün kılmıyor. O nedenle bu iki meseleyi birbirine bağlı ama ayrı takvimlerde ele almak gerekir.
Ece Gürel’in hikayesi toplumda giderek artan “New Age” inanç ve ritüellerle ilgili yeni bir tartışma başlattı. İddiaya göre Gürel bu tür yeni modern tarikatlardan birine bağlıymış ve Belgrad Ormanında bir çeşit ritüeli uygulamaya çalışırken yolunu kaybetmiş. Gürel’in üzücü hikayesi modern/seküler insanın içine düştüğü manevi boşluğun, inanç arayışının ve bunun getirdiği bunalımın bir yansıması olarak okunuyor.
Nasıl oluyor da bu kadar çok çeşit Müslüman var? Neden birbirini Müslüman saymayabilecek kadar birbirine yabancı kimlikler ve pozisyonlar aynı İslam şemsiyesi altında yer alabiliyor? Bunun İslamda tanrının niteliği ile ne ilgisi var? Allah bir diktatör müdür?
Sınırlarımızdan girdiği andan itibaren her konu Türkiye’deki kutuplaşmanın karadeliğine düşmekten kaçamaz. Suriye’nin Arap Alevi nüfusunun yaşadığı Lazkiye ve Tartus’ta 6-8 Mart tarihleri arasında yaşananlar da öyle oldu. Böyle kutuplaşmış ortamlarda gerçek öksüzdür. Hikayeleri çarpıtmak, abartmak, saklamak ise ayıp olarak görülmez. Tam tersine doğruya sadakat davaya sadakatsizlik olarak görülür. Ama bu kez sadece Suriye için değil, Türkiye için de tehlikeli sonuçları olabilecek bir mesele var karşımızda.