Devlet iktidarını ele geçiren, odağa yerleşen her güç, toplumsal çoğulculuğu ve çeşitliliği reddederek, baskılayarak kendi dayandığı ve temsil ettiği kesimi siyasi meşruiyetin ve siyasi birliğin referansı olarak aldı. İktidar odağına yerleşen her güç, bir kesime dayanmasına rağmen kendisini halkın/milletin asli temsilcisi, onun somutlaşmış hali ve onun egemenliğinin asli taşıyıcısı olarak gördü.
6-8 Ekim’den bir yıl sonra nazik bir ifadeye çağırma davetinden ibaret kalan bir soruşturmada nasıl oldu da altı yıl sonra o aşamaya gelindi, altı yıldır aranmamış evleri aranarak insanlar gözaltına alındı sorusunun cevabı meçhul. Ama “gelinen aşamanın” hukuki bir aşama olmadığını anlamak için hukuk eğitimine ihtiyaç olmadığı açık, Türkiye’de bir süre yaşamış olmak yeterli...
Türkiye, zulmünü öç alma duygusu yaratmadan bitiremeyen iktidarların ‘nöbetleşe zorbalık’larının ülkesi… AK Parti de ne zamandır böyle bir iktidar ve böyle iktidarların hep yaptığı gibi önüne hangi çivi gelirse onu en derine çakmaya çalışmaktan başka çaresi yok. Epeydir belliydi bu, fakat Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik son seferberlik, ortada hiçbir ‘acaba’ bırakmadı.
Bugün Türkiye’de işkenceyi ve kötü muameleyi hoş gören, sorumlularını cezalandırmaktan imtina eden ve giderek koyulaşan Kürt karşıtı bir iklim var. İktidarın müsebbibi olduğu, muhalefetin ise karşısında sessiz ve etkisiz kaldığı bu iklim, insanlığı da hukuku da helikopterden düşürür. Maalesef, olan budur.
Yabancı spekülatörlerin oyun alanı bahar aylarındaki SWAP kararlarıyla tümüyle kapatıldıktan sonra, işin içinde yabancılar yokken, büyük oranda yerlilerin döviz talebi sebebiyle dövizin yine arttığı görüldü. Ekonomi yönetimi BDDK’nın son SWAP kararıyla dövizin yükselmesinin bir "dış güç" operasyonu olduğu tezinden vazgeçmiş oldu. Dün “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” tezinden vazgeçen ekonomi yönetimi bugün de “dış güçler” iddiasını bir kenara bırakmış oldu.