Ülkenin kötü yönetilmesini, ekonomideki çıkmazı dışarıya havale ederek huzur bulabilirsiniz. Ekonomik sıkıntılar mı var, reçete hazır: “Karadeniz bakır madenimiz var, doğa hakları savunucularını yolluyorlar... Gizli sözleşmeler, gizli maddeler var... Birilerini örgütleyip altın madenlerimizi de kapattırdılar... Bor çıkarmamıza engel olmasalar, dünyanın en zengin ülkesi olabiliriz...”
Sevmediği bir kasabada yaşamak istemeyen karısının sitemleri aşağılamaları hoşnutsuzluğu hatta işi boşanmaya kadar götürmesi, babasının intiharını öğrenmesiyle birleşince, Hayati kendini bütünüyle yenilmiş hisseder. Kafka’nın böceğe dönüşen kişisi Gregor Samsa’yla özdeşleştiği andır bu. Hakkıyla tutunamayan biri olarak hakkıyla ezilmeyi dilediği an.
Boykot nasıl protestocu olmayabilir? Geniş kitleler açısından bu olanaksız. Boykot dendi mi, protestoyu anlarlar. Basit aklı selim bunu zorunlu kılar. Madalyonun diğer yüzünde, ancak sizin kendi kafanızda, içsel sübjektivitenizde “protestocu olmayan” ve “boykot” sözcükleri yanyana gelebilir. O da bir tek koşulla: neyi protesto ettiğinizi bilmiyorsanız. Yani protesto edecek ciddî bir şeyiniz yoksa.
AK parti iktidarı ilk 10 yılı boyunca izlediği makul siyaset ve din anlayışıyla Türkiye’nin dindar gençliği arasında IŞİD’vari bir dindarlığın yayılmasını engelleyici bir rol oynadı. Fakat şimdi, kendisinin de katkıda bulunduğu dünyaya açılmış Türkiye’de aynı gençlerin sekülerliğe kaçışını durduramıyor.
Diğerkâm olmanın, kendimiz gibi başkalarını da düşünmenin önemini pandemi bize tekrar hatırlattı. Tek başımıza iyi olmamızın mümkün olmadığını, ancak hep beraber iyi olabileceğimizi yeniden öğrendik. Birinin dahi virüsü kapması tüm dünyanın hasta olmasına yetti. Ve hepimiz iyi olmadan bundan kurtulamayacağımızı da anladık.