Mart ayından bugüne, yani üç aylık kısa bir zaman diliminde, dünyanın süper gücü Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşananları kabaca sıraladığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor.
Türkiye’de yaşanan benzer bir polis şiddeti vakası ve patlak veren gösterilerle ilgili herhangi bir yabancı ülke lideri böyle tweetler atsaydı, çoktan “kaos planı”nın faturası o ülkeye çıkarılmıştı. Neyse ki Amerikalılar gösterilerin arkasında Türkiye olduğunu henüz söylemedi.
“Tencere dibin kara, seninki benden kara” mantığı, kendi geçmişini aklamaya mı, yoksa “biz” dahil herkesin geçmişi karanlık demeye mi varıyor? Bu bıçak tek yönde değil çok yönde keser. Bir, bak neler yapmışlar deyip tümüyle rahatlamak var. İki, onlar da yapmış, demek sadece biz yapmamışız diye kısmen, biraz iskontolu rahatlamak var. Üç, onların yaptıklarının aynasında kendi yaptıklarımızı görüp büsbütün tedirgin olmak var. Bazı paralellikler çizilmeye başladığı anda, tehdit sandığınız şey bumerang gibi geri dönüp sizi vuruyor.
Tehdidi ciddiye alıyoruz. Rakel Dink ve vakfın avukatının yanındayız. Hükümeti daha güven verici önlemler almaya davet ediyoruz. İlk önceliğimiz, Rakel Dink’in korunması olmalı. Bu konuda gerekenler hemen yapılmalı. Irkçılığa, ayrımcılığa karşı durmalıyız.
Yol filmleri, evi özlemeksizin derli toplu kompakt yolculuklara çıkmak fırsatı bir anlamda. Evcil insanların yola çıkmanın ne olduğunu düşünmesi için birebir... Ama daha ilgi çekici yanı, gerçek hayatta çok zor bulunabilen dönüşmeye/değişmeye hazır ve istekli insan hikayeleri izlemek, insanların ve hayatın inatçılığının/ümitsizliğinin kırıldığı ferahlama anlarına şahit olmak.