İsrail’in içeriye ileri demokrasi, dışarıya apartheid rejimi şizofrenik hali sadece Filistinlilere hayatı zindan etmiyor, aynı zamanda bölgedeki bütün demokrasi ve insan hakları söylemini de zehirliyor, otoriter rejimlere benzin oluyor. Bu da ortaya bambaşka çelişkiler, çifte standartlar çıkarıyor.
Ülkenin dört yanından bekçi şiddetine dair haberler yağarken, Sabah gazetesi bir “bekçi dünyasında güzel şeyler de oluyor” haberiyle çıkageldi: Bir manavdan çalınan 15 kilo muz bekçilerin “özel dikkati” sayesinde çalınmaktan kurtarılmıştı.
Alkol yasağı, temel ihtiyaçlar ve temel olmayanlar, mafya babasının son videosu, aşı var mı yok mu tartışması ve günlük vaka sayısının on binin altına düşmediği bir ortamda Türkiye tam kapandı. Tam kapanmayı tam anlayamadan da açıldı. Covid-19 vakasının olmadığı, maskelerimizi kullanmadığımız -ama cebimizde bulundurduğumuz- Avustralya’dan tam anlamıyla bir kapanma hikayesi anlatacağım size. Yetkililerden ısrarla isteyiniz!
Kürdistan'da 1918-1920 yılları arasında görev yapan İngiliz subay William Rupert Hay, yalnızca Kürtleri değil, o coğrafyada yaşayan Türkleri, Farsları, Arapları, Keldanileri, Protestanları ve Yahudileri de tahlil eder, onların birbirleriyle olan ilişkilerini ve birbirlerine nasıl baktıklarını da kayda geçirir. Anlattıklarından bilhassa Kürtler ile Araplar arasında yüksek bir tansiyon olduğu sonucuna varılır.
Yeterince uzun ve amacı kendisi olan bir yürüyüşten sonra içimizdeki her türlü şiddetten, kızgınlıktan ve güç yanılsamasından arındığımızı hissederiz. Hiçbir şey kazanmamış, elimize hiçbir şey geçmemiş ama neyle olduğunu bilmediğimiz bir şeyle çok güçlü bir biçimde tamamlanmışızdır. Yüzümüzden yansıyan mutlaka “cesur bir neşe” halidir ve gerçek politik -ve de manevi- değişimlerin ana duygusu işte bundan başka bir şey değildir!