İnsanlar bize imrensin, bizim yerimizde olmak istesinler istiyoruz. Çünkü aksi halde kendimizin ve hayatımızın değerinden emin olamıyoruz. Ve ne kadar çok insan bizim yerimizde olmak istiyorsa o kadar mutlu oluyoruz.
Benim saçlarım hiç uzamadı, hiç uzatmadım. Toprağa rengini veren benim saçlarım olacaksa eğer siyah güller açsın istedim. Olmadı. Güller açmadan soldu tarih önümden akıp giderken. Yusufçuk bir daha hiç öyle bağırmadı. Sesi şehrin gürültüsünde kayboldu, geçmişten gelen yankısı bile duyulmadı. Bir nesil öyle geçti.
Kitabına göre öğle rakısı, bir, bilemedin iki “tek rakı” olarak racona yerleşir. Seanstır, eskinin “üç film birden”iyle “ikindi rakı”sıyla buluşmaz, akşama bağlanmaz. Lâkin… Rakı keyfi kâhyasıyla geçinemediği için sayısı, teki-dublesi, hatta mesaisi zata mahsustur. Bazısı kitabını değil icabını esas alır. Öyle durma karışmaya, önce menüyü, sonra Edi’yle Büdü’yü tanzim etmeye çalışan masa zaptiyeliğine pek gelmez.
Bu haftaki notlarda; Taksim Camisi’nin tuvalet sorunu, otobüslerin kutlama merakı, kaldırımdan giden Scooterlar, hızlı trenin hızla tükenen biletleri, Instagram’da fiyat paylaşmayan mekânlar ve pek iyi bir fikir olmayan giysi kumbaraları var.
İktidarın, mafyatik kişiliğine vurguyla söylediklerini önemsizleştirme çabalarına karşın, Peker’in iddialarına olan alaka artıyor, iddialar gün be gün daha fazla tesir ediyor. Öyle ki eski başbakanlar, bakanlar, emniyet müdürleri, valiler bu iddialara karşı konuşmak zorunda kalıyorlar, Meclis Başkanı meseleye dâhil oluyor.